HAZRETİ MEVLÂNA’DA YOKLUK VE MÂNÂSI – 4

Hazreti Mevlâna der ki: “Ey cihanı dolaşan sefâ ehli aşıklar. Bir put için bu kadar hayranlık neden? Onu siz bu cihanda arıyorsunuz. Eğer kendinizde arasaydınız muhakkak ki onun siz olduğunu anlayacaktınız.”

Hazreti Mevlâna, bir damla gibi olan bizleri ebedî güzelliklerle dolu, nur âlâ nur hakîkat denizine doğru çekmekte, yâni bizleri gerçek varlığımıza kavuşturmaktadır. O, iç âlemini bizlerden esirgememiş, ümmetine düşkün olan Hazreti Muhammed gibi, Hazreti Mevlâna da aşıklarının üzerine titremiştir. 

Hazreti Muhammed, Kur’ân-ı Kerîm’de insana gerçek kimliğini, “Hakk’ın halîfesi insandır, Hakk insanla görünür” diyerek verdiği gibi, Hazreti Mevlâna da sayısız tefsîrlerle Hazreti Muhammed’in hakîkatlerini açıklamıştır. O da insan hakkında buyurur ki:

“Onun için Peygamber bunu anlattı, dedi ki: Kim kendisini bilirse Tanrı’sını bilir. Murad sensin. Neden her yöne koşuyorsun? O, sen demektir. Ama sen sakın ‘Ben’ deme, hep ‘Sen’ diye söyle! Senlik, O’luk şaşkınlıktan ileri gelir. Göz dürüst görürse sen O olursun, O da sen olur.”

Hazreti Mevlâna bir yerde de şöyle söyler: “Kimde yakîn aynası varsa, kendini görmüş olsa bile hakîkatte Tanrı’yı görür.”

Bir şeyi sağlam ve şüphe götürmeyecek şekilde bilme hâli tasavvufta “yakîn” sözüyle tâbir edilir. “Yakîn” sözü bir şeyi şüphesiz ve kesin olarak bilme ifadesi olarak kullanılır.

Fakat kendinde Tanrı’yı görmek için kendi varlığından sadece bir isim kalmalı, kendi varlığını bırakıp, Hakk’ın sıfatlarına bürünmelisin.

Kasîde:

“Seni yakından görmek istiyorum. Ne olur, biraz daha yakına gel! Çünkü senin yüzün tamamiyle nurdan ibaret. Nurdan başka bir şey değil. Dünyada senin aşkınla mahmur olmayan kimdir? 

Bu sözü yanlış söyledim. Canlar canını isterken; ‘Yakına gel!’ denir mi? Sen uzakta değilsin, sen benim canımdasın, canımın içindesin. Kendinde olana; ‘Yakına gel!’ demek büyük bir hatadır. 

Düşünce, düşünceye perde olur. Bu sebeple, şu veya bu şekilde düşünceyi bırak! Zaten o gizli değil ki!.. 

Senin ay gibi güzel olan yüzün meydanda iken, herkes tarafından görülürken senin yüzünü göremediği için gussaya dalan, derde düşen kişinin özrü kabul olamaz! 

Şunu iyi bil ki, aşksız gönüle sahip olan, aşık olmayan kişi, padişah bile olsa o, ipek kefene sarılmış, mezara gömülmüş bir ölüden başka bir şey değildir.”

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.