Hazreti Mevlâna, Mesnevî’de şöyle buyurur:
“Lâ’l denen kıymetli bir taş vardır. Bu taş kıymetini güneşin ışıklarıyla dolduktan sonra alır. Güneş ışığı zamanla sıradan bir taşı lâ’l denen bir mücevher hâline getirir. Hani taş, hâlis lâ’l hâline gelir, güneşin sıfatlarıyla dolar ya. Artık onda taşlık kalmaz. Ondan sonra kendisini severse o, güneşi sevmektir. Canla başla güneşi severse yine şüphe yok ki kendisini sevmiş olur.
Hâlis lâ’l, ister kendisini sevsin, ister güneşi. Bu iki sevgide zaten fark yoktur. Fakat taş lâ’l olmadıkça kendisine düşmandır. Çünkü onda bir varlık değil, iki varlık vardır.”
“Çalış da taşlığın azalsın, lâ’l ol da taşın nurlansın” diyen Hazreti Mevlâna, “Savaşta, zahmet çekmede sabırlı ol da her an yoklukta varlık bul” diye buyurur.
Bir yerde de, “Her şey O’dur davası, sendeki mânâdır. Senin suretindeki mânâ hep O’dur” diye seslenen Hazreti Mevlâna, aşkı her zaman akıl ve zekânın üstünde tutar ve şöyle der:
“Aşk, ileri gidenler için gemiye benzer. Gemiye binen kişinin afete uğraması nadirdir. Çok defa kurtulur. Aklı ve zekâyı sat da, hayranlığı satın al… akıl ve zekâ bir şeyi sezmektir, veya şüpheyle bilmektir. Hayranlıksa bakmak ve görmektir!
Aklı, Mustafa’nın önünde kurban et… Tanrı’m bana yeter, de. Akıl ve zekâ sana kibir ve gurur verir… zamanın Kutbu’na duyduğun hayranlıkla aptal ol da gönlün doğru kalsın.
Bil ki beden çerçevesinden kurtuldun mu kulağında göz olur, burnun da! Âriflerin her kılı göz kesilir! Cihanı görme çerçeven anlayışıncadır… Bir zaman duygunu görüş suyuyla yıka… sufîlerin çamaşır yıkamaları budur, böyledir… bunu böyle bil!
Sen temizlendin mi perde yırtılır… pak kişilerin canları sana görünmeye başlar! Fakat eğri duygu eğriden başka bir şey göremez. Şaşı göz, tek göremez. Sen bana kendi gözünle bakma, benim gözümle bak da biri, iki görme! Bana, bir an olsun benim gözümle bak da varlıktan öte bir meydan gör! Darlıktan kurtul, isimden de, şöhretten de… aşk içinde aşkı gör!”
Rubâi:
“Ey Hakk aşığı, sen de, insanlann ayıplarını gören iki gözü kapa da, öteki âlemi gören gönül gözlerini aç!
Gönül gözlerini aç da ne mescit kalsın, ne de puthâne. Bunu da tanımayalım, onu da tanımayalım. Yalnız O’nu arayalım, yalnız O’nu tanıyalım.”