Hazreti Mevlana’nın tasavvufu ve kimliği… (1)

Mevlana’nın tasavvufu, hiç bir zaman bir felsefe görüşü ya da hayali bir bilgi olmamıştır. O’nun tasavvufu, irfan, hakikat, aşk ve cezbe aleminde olgunlaşmadır.

Her şeyden önce şunu söylemek gerektir ki O, herhangi bir fikri anlatırken mantıki tahlillere, felsefi düşüncelere başvurmaz. O, gerek Divan’ında gerekse Mesnevi’sinde varlık birliği inancının, kendi felsefesinin, görüşünün izahını, halk diliyle ve halkın anlayışına tam bir uygunlukla örnekler vererek anlatır.

Eserlerinde, eski sufilerden, halka ait hikayelerden bahseder, ayrıca Kur’an ayetlerinin ve hadis-i şeriflerin batıni anlamlarını tefsir eder.

Mevlana, her şeyden önce topluma ahlakı öğretir. O’nda teferruata hiç yer yoktur.

Mevlana için önemli olan insan sevgisidir, gönlüdür, teferruat değil. O, mekansızlık alemi neresidir sorusuna, “Erlerin canı ve gönlü” diye cevap verir.

Zaten O, teferruata, aslı olmayan hayallere kapılmayı hoş görmediğinden, taçla, hırkayla bezenen ve elbiseyle kendisini sufi gösteren riya ehlini şiddetle kınar.

Sikkeyle, hırkayla Mevlevi olunmaz. Mevlevilik, en yüksek ahlak üzere yaşamaktır. Mevlevilik, Hazreti Mevlana’yı tanıyarak, onun gibi olmaya çalışmaktır. Ayrım gözetmeden insanlık alemine hizmet etmek, Allah’dan söz etmektir. Mevlevilik hırkada, sikkede, tennurede değil, gönüldedir.

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.