Hazreti Mevlana’nın tasavvufu ve kimliği… (2)

Mevlana’ya göre süluk, yani bir tasavvuf yoluna girmek kendini unutmak değil, kendine gelmek, kendini bulmaktır.

Mevlana’ya göre hakikati arayan kişi bunu ancak kendisinde bulabilir ve hakikati kendisinde görebilir. İnsanın dışında bir hakikat yoktur. Kişi nefsani isteklerinden arınıp rahmaniyete önem verirse gün gelir aradığı hakikatin bizzat kendisi olur.

O yüce sultan ise baştan başa hakikatin kendisiydi.

Onun Tanrıya doyumsuzluğu o derecede idi ki meşhur bir şiirinde:

“‘Enel Hak-Ben Hakkım’ kadehinden bir yudum içen sızdı. Şişelerle, küplerle içtim ben, yine de sızmadım ” der.

Hazreti Muhammed’e bağlılığı o derecededir ki o artık O olmuştur.

“Bugün Ahmed benim. Ama dünkü Ahmed değilim” der.

Hazreti Mevlana’ nın gerçeği tekamülü, şiirlerinde safha safha ve büyük bir açıklıkla görülmektedir. Günlük hadiselere kadar her şeyi bizlere söyleyen Hazreti Mevlana,

“Kanlar içine düştüğünü, bir sele kapılıp gitmekte olduğunu, paramparça bir gönülle yıldızlar gibi bütün gece dolanıp durduğunu” söyler.

“Hakikatten bir işarette bulunan Hallac’ı, halkın dara çektiğini; fakat sırlarını duysa Hallac’ın onu dara çekeceğini” bildirir.

“Aşk sofrasına oturup o sofranın tuzuna bandığını, aşkın kendisine boğaz olduğunu, bu sebeple de varlığını bir lokma yapıp yuttuğunu” anlatır.

Şems’in gelişiyle bütün kaygılardan kurtulan, bir şiirinde kendi tabiri ile “Sarığını rehin verip seccadeden bezecek” bir hale düşen Mevlana yine kendi sözleriyle,

“Ercesine adamcasına bir hamle etmiş, bilgiyi vermiş, bilinene erişmiştir.”

Artık, “Toprağı inci haline getirecek, çalgıcıların teflerini altınla dolduracak, susuzlara sakilik edecek, kupkuru toprakta Kevser suları akıtacak, yeryüzünü cennete çevirecek, gamlıları Sultan ve Bey, yüzlerce kiliseyi mescid, yüzlerce darağacını minber yapacak” bir haldedir.

“Buyruğunu bozacak yoktur O’nun. Dilediğini kafir, dilediğini mümin eder O”, “Bir kuldur ki, sahibini azat etmiştir. Daha dün şu alemde doğmuştur ama eski dünyayı bayındır hale getiren O’dur.”

“Kimin hırkasını dikerse o çıplak kalmaz artık. Kime çare olursa, çaresiz hale düşmez o. Kimin mevkii, kimin rütbesi olursa, kimse elinden alamaz o mevkii. İnci haline gelen katı taş, tekrar taş olmaz. Özlem çekenlerin kıblesi kesilen, yıkılmaz.”

Kendisini seveni, ona gönül vermiş canları öyle temin eder.

“Seni bir an bile yalnız bırakmam.

Her an seni biraz daha yüceltir, biraz daha fazla ağırlarım.

And olsun tertemiz zatıma, and olsun saltanatımın güneşine ki,

Seni lütuflarımla yüceltirim.

Yüzünü nurumla nurlandırır, başını on parmağımla kaşırım.”

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.