Seyyid Burhaneddin Hazretleri, Hazreti Mevlana’ya, “Bütün bildiklerimi sana öğrettim, tasavvufun gizli sırlarını yeni Efendin (Şems) öğretecek” diyor. Nedir gizli sırlar?
Bizler dilimiz döndüğü kadar çok şey anlatıyoruz. Tasavvuf tamamen Rabbine teslimiyet ister, hep ondan söz etmeni ister.
Seyyid Burhaneddin Efendi, Nakşi tarikatına mensuptu. İlmi kuvvetliydi. Hazreti Mevlana’nın babası Sultan’ül-Ulema Hazretleri de Nakşi tarikatında ikinci Pir idi.
Sultan’ül-Ulema Hazretleri, sohbet ederken Seyyid Burhaneddin Efendi, içine gelen coşkuları dile getiremediğinden kışın çıplak ayaklarını mangala sokar, üzerlerini ateşle örtermiş. Oradaki dervişler onun bu halini görünce, Sultan’ül-Ulema Hazretlerini dinlemez, ateş onu neden yakmıyor diye düşünürlermiş. O, anlatılan Allah’ın güzellikleri, büyüklüğü ile kendinden geçtiği için öyle davranırmış. Kendinden geçer, ateş de ona kul olurmuş. Sultan’ül-Ulema Hazretleri, “Seyyid kendine gel” diye seslenince kendine gelerek ayaklarını çekermiş.
Seyyid Burhaneddin Efendi, Hazreti Mevlana çocukken dışarı çıkmasın diye medrese kapılarını kilitlermiş. Sabah şafaktan önce kapılar kendiliğinden açılır, Mevlana dışarıya çıkarmış. Anlıyor ki, Hazreti Mevlana’da büyük bir enerji var onu meydana çıkaracak adam yok. Şems-i Tebrizi Hazretleri gelince, Seyyid Burhaneddin Efendi gider. Ben dayanamam der. Bir yere kadar kerametler gösterdi ama Şems onun üstündeydi.
Bir gün Şems-i Tebrizi, Hazreti Mevlana’ya, “Neden ışık altında yazı yazıyorsun?” diye sordu.
Mevlana bir an Şems’in gözlerinin içine baktı ve “Gözüm karanlıkta görmez. Işık olmadan nasıl yazacağım?” dedi.
O zaman Şems, “Çalış her zerren göz olsun, bırak artık ışığı, ışıksız yaz” diyerek Hazreti Mevlana’yı aylarca düşünceye soktu. Gün geldi, perde açıldı. O ışık oldu, karanlıkları aydınlattı. Gözün görüş alanı sınırlıdır. Kalp gözü açılırsa dünya küçülür, başka alemler görülür.