
Hüsameddin Çelebi, Mevlana’nın soyundan değildi, niçin Çelebi oldu?
Hüsameddin’i çok sevdi, hatta kendi evlatlarından daha çok sevdi.
Hazreti Mevlana, “Onu neden bu kadar çok seviyorsun?” diye soranlara şu cevabı verdi: “Benim evlatlarım üç-dört gün ekmeksiz kalsalar, bana bir yerden ekmek gelse, o ekmeği Hüsameddin’e veririm. Aşkıma, sevgime kimse karışamaz.” O kadar çok sevdiği için ona Çelebilik verilmiştir.
Hüsameddin Çelebi, anne babasının tek oğlu ve güneş parçası gibi güzel bir çocukmuş. Kendisine uygun ayın ondördü gibi bir kızla evlenmeye hazırlandığı sıralarda, gözünde arpacık çıkmış. Babası doktorlara göstermiş, verilen ilaçlardan şifa bulamayınca din adamlarına gitmişler ama onlarda bu arpacığı geçirememişler. Bir komşularının, “Hiçbir yerden şifa bulamadınız, bir de Mevlana’ya gidin” demesi üzerine şifa bulmak amacıyla Mevlana Hazretlerine gitmişler ve onu bahçede güllere bakarken bulmuşlar. Hazreti Mevlana, “Nedir müşkülünüz?” diye sormuş.
“Bir aydan beri arpacık çıktı. Hiçbir doktor, din adamı iyileştiremedi.”
Hazreti Mevlana’yı da gözünde çıkan bir arpacık onbeş gündür rahatsız etmekteymiş.
“İlahi Hakk! Onbeş günden beri benim gözümde de arpacık var. Hiç balta, kendi sapını keser mi? Bir nefes edeyim de ikimizden de bu arpacıklar gitsin” diyerek nefes eder. Keremi sonsuz, ikisinin de gözündeki arpacıklar geçer.
Hüsameddin Çelebi, “Ben, Hazreti Mevlana’yı çok sevdim” der ve ona evlat olur.
Hüsameddin Çelebi, temzi bir gönüle sahip olduğu için akla düşmeden ikrarının peşinde koştu. Bu yüzden Hazreti Mevlana onu çok sevdi. Hüsameddin Çelebi sevgiyle hizmet etmeseydi Mesnevi-i Şerif kolay kolay meydana gelmezdi. Hazreti Mevlana ile yolda giderlerken cezbe gelip bir şey söylediğinde o yazar, otururken yazar, banyo yaparken Hazreti Mevlana bir şey söyleyecek mi diye banyo kapısının yanında durur, orada da bir şey söylediğinde kaleme alırdı. Herkesin harcı değil.
Hazreti Mevlana, Hüsameddin Çelebi’ye hilafet verir. O dar’ül bekaya yol alınca, bir kısım müridler gönülleri Sultan Veled’e kaçmış olduğu için, “Sabahleyin erkenden hepimiz dergahta bulunalım, Hüsameddin ile Sultan Veled buluştuklarında nasıl davranacaklar, biz de ona göre hareket edelim” derler. Sabah hepsi ayakta beklerlerken, Hüsameddin Çelebi bir taraftan, Sultan Veled diğer taraftan gelir, niyaz edip birbirlerine secde ederler. Sultan Veled ayağa kalkıp, “Efendi Hazretleri, babamın vekaletini taşıdığınız için buyrun posta geçin” der.
Hüsameddin Çelebi, Hazreti Mevlana’nın yerine geçtikten sonra, ayaklarını sürterek yürür, hep ağlar, Hazreti Mevlana’nın hasreti ile yanarmış.
Bir gün bağını işlerken yorulup bir ağaca yaslanır. Bağı seyrederken gönlü biraz bağa kaçar, bu sene üzümler nasıl olacak diye düşünürken uykuya dalar. Rüyasında Hazreti Mevlana güler yüzle selam verir.
Hüsameddin Çelebi, “Ah Efendi Hazretleri, aradan beş yıl geçti, hep seni inleyip durdum, bir gün benim rüyama gelmedin” der.
“Ey ruhumun mertebesi! Gönlün bağa kaçmasaydı yine yüzümü sana göstermezdim. Çünkü ben sen idim, dışarıda ne arıyorsun. Şimdi bağa sevgini vermemen için yüz tuttum.”