MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (44)

Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin avlusundan geçerken oradaki bir levhada, yemeğe tuzla başlayın tuzla bitirin, diye yazıyordu. Bunun adab ve erkanla bir ilgisi var mıdır? Mevlevilikte de bu böyle midir?

Tuz bütün yemeklerin imanıdır, canıdır. Çünkü tuz olmasaydı, hiçbir yemeğin tadı olmazdı.

Size şöyle bir hikaye anlatayım: Bir gün hanımın biri oğlunu gelininden kıskanmış. Oğlu durumu fark etmiş. “Anneciğim seni tuz gibi, hanımımı şeker gibi severim” demiş.
Karısı sevinmiş, annesi üzülmüş. Çocuk bakmış, annesinin daha fazla yüzü asılmış.
“Anneciğim bugün bütün yemekleri şekerli yap” demiş.
O gün sofrada yemeklerin hiçbiri yenilmemiş.
“Sofrada tek bir yemek şekerli yenir o da tatlıdır. Ben seni onun için tuz gibi seviyorum dedim” demiş.

Tasavvuf ehli sofraya oturduğu zaman, “Bismillahirrahmanirrahim” der, şehadet parmağını tuza batırır, ondan sonra yemeğe başlar. Tuzla başlanır, bugün yaparlar yapmazlar başka.
Mevlevilikte kaşıklar kapalıdır ve yönü kalbe doğru çevrilir, çatal da öyle. Hazreti Mevlana, Aşk Piri olduğundan, aşkta olanlar için, kendi ağzımla yemiyorum madem ki kalbimde Sevgili var, Sevgilimin ağzıyla yiyorum, anlamını taşır. Ne kadar incelikler var. Yine, Mevlevilikte Şeyh elini öptürmez. Karşılıklı el öperler, isterse çocuk olsun, elini öperse Şeyh de onun elini öper. Çünkü büyüklük yok, mütevazılık var.

Hazreti Muhammed, sahabesi ile otururken güzel bir muhabbet açılır. Allah’ın güzelliklerinden bahsederken içlerinden biri susar, “Ya Resulallah! Susadım, testi nerede? “diye sorar. Hazreti Resulallah hemen, “Ben veririm” diye kalkıp su verir. Neden? çünkü onun evinde misafirler, kimseyi yerinden kaldırmaz. Su ikram ederken, “Başka su isteyen var mı?” diye sorar.
Gençlerin aralarında, “Ne mutlu bu yaşlılara, onun elinden su içiyorlar” diye konuştuklarını duyunca, onlara “Gam yemeyin, sizlere de ikram edeceğim” der.
O sırada kapı çalınır, başka ülkelerden yeni misafirler gelir. Resulallah’ı tanımadıkları için “Allah Resulü kimdir?” diye sorarlar.
“Misafirlerine su ikram edendir” diye cevap verir. Benim, demez.
Eskiden Mevlevilikte çaylar demlendiği zaman, Dede ikram eder, meydancı da yanında şeker taşırmış. Bir Dede çayını beklemez, hizmete geçer. Çünkü, Resulallah’ın temsilcisi, Resulallah nasıl yapmışsa aynını yapar, zerre kadar benlik, gurur yoktur. Hep Allah’ın ikramı ile yaşar, konuşur, susar. Bu güzel terbiyeler ortadan kalktı. Sanılıyor ki saadet parayla, güzellikle, gençlikledir. Hepsi boş, saadet ancak Allah’ladır. Onun güzelliği solmaz. Onun dilinde acılık, kırıcılık yoktur. Allah’ı, Allah’ın elçileriyle bulacaksın. Allah, kainatı yarattı. En son insanı yarattı, insanda kendini yarattı. Kim Hakk dostu ise, onun sıfatını taşır. Oraya imanla bak, kaybetmezsin. Hazreti Muhammed hayatı boyunca ‘Ben’ sözü etmedi. Hep, Allah şöyle buyurdu, böyle buyurdu, dedi, daima teslimiyetli muhabbet yaptı. Biz biraz kazansak, ben şöyle yaptım, sen ne bilirsin gibi sözler kullanırız. Onun için bereket, düzen, huzur, güzellik gider.
Cenab-ı Mevlana’nın ne güzel bir nasihatı var: Bir topluluğa kendini karınca gibi küçük görerek, başın kesik git. Oradaki sohbette, sözler gerçeği yansıtmıyorsa, zaman boşa geçmesin, aslan gibi kükre hakikati sun, bari birkaç kişi faydalansın. Öyle eyvallah deme, söylenenler boşsa, illallah de konuşmaya başla.

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.