DEM-İ HAZRETİ MEVLÂNA – 1

Bir ilhâm kaynağı olan Mevlâna’nın nefesinden, Allah’ın Rabbânî nefesinin feyz şelâlesi akar. Onun sözleri, onun demleri hep seçkin bir hikmet, hep güzel bir şiirdir. Hepsi içlere sinen, gönüllere neşe veren ilâhî, kudsî birer nefestir. Temiz gönülleri, yüksek ruhları zevk ile oynatan, sarhoş eden Rabbânî bir huzur, Rabbâni bir sestir. Onun sesleri, onun sözleri, yalnız sevenlerine değil, âriflere, aşıklara, velîlere de irşâd kaynağı, Hakk müjdesidir.

O güzelilkleriyle, o incelikleriyle, o eşi benzeri olmayan duygu ve ifâdeleriyle Mevlâna’nın aşk terennümlerine ve hakîkatleri tahlil ve tasvîr eden yüksek şiirlerine kim hayran olmaz?..

O, aşkı yine aşkla söyletirdi. O, musikîdeki zevk ve neşeyi yine musikîye söyletirdi. Zaten kendi ilâhî bir aşktır, zaten kendi Rabbânî bir zevk ve neşedir.

Sözleri mükemmel ve ahenkli bir musikîdir. Beyânı, zarif ve nükteli bir şiirdir. Kendi saf ve lâtif bir ruh, eşsiz bir Hakk nurudur.

Mevlâna, aşkta, irfânda bir dehâdır. Mevlâna, aşkta, olgunlukta varılacak sonsuz, ezelî ve ebedî bir son makamdır. Kâinatta bütün eşsiz güzellik, bütün ruhânî zevk, bütün aşk olan bir insan hayal etmek lâzım gelse idi, o ancak ve ancak Mevlâna olurdu.

Mevlâna’nın hayatı, mânevî varlığı en güzel, en câzibeli bir aşk edâsıdır; düşünüşü bir aşk hamlesi, yürüyüşü bir aşk salınışıdır. Onun sesi gönülleri çeken bir aşk sesi; onun sözü ruhlara ebedî hayat veren bir aşk sözüdür. O, kendi âleminin Zühre ve Süreyya yıldızlarıyla, ay ve güneşiyle, bir aşk evrenidir. Güzellik güneşinin aydınlattığı bir aşk kâinatıdır. Onun nurunda başka bir aşk, onun aşkında başka bir ışık, onun zevkinde bambaşka ilâhî bir can neşesi vardır.

Kasîde:

“Bana iki cihanda da onun aşkının kemeri ve külâhı yeter! Benim kendi külâhım başımdan düşse, belimde de kemerim olmasa, benim için tasa değil, hiç üzülmem 

Seher vakti onun aşkı, benim hasta gönlümü öyle bir yere götürdü ki, ben orada nice geceler, gündüzler geçirdim de seherlerden haberim bile olmadı. 

Canım ise mânâlar diyârına öyle bir sefer etti ki, gökler ve ay; ‘Biz ömrürnüzde böyle bir sefer yapmadık’ dediler. 

Ayrılıktan ötürü canım, iki gözünden kanlı yaşlar saçıyorsa da, sen, bunu gördüğün hâlde, incilerle dolu bir gönlüm yok sanma! 

O eşsiz varlığın cemâlinden, güzelliğinden bir nişâne, bir iz gösterirdim ama, iki cihan birbirine girerdi. Ben kavga ve gürültü çıkarmak niyetinde değilim.”

HAZRETİ MEVLÂNA’NIN YÜCELİĞİ – 3

Yaşadığı sürece insanı olgunlaştırıp kâmil yapan sevgiyi, insanlık sevgisini esas tutan Mevlâna, hudutsuz tolerans ile iyiliği, hayrı, sabrı, sakinliği, hazımlı olmayı, şiddet ve öfkeye esir olmamayı, merhameti ve affetmeyi öğreten Mesnevî’sinde şöyle seslenir: “Sevgiden acılar tatlılaşır, sevgiden bulanık sular arı duru hâle gelir, sevgiden dertler şifâ bulur. Padişahlar kul olur.”

Dünya tarihinde hiç kimse onun kadar aşkla gıdalanmamış, hiç kimse onun kadar aşkı dile getirmemiştir. Aşıkların Mevlâna’sı büyük bir Hakk aşığıdır. O, aşkta kemâle ve ölümsüzlüğe ermiştir. Dîvan-ı Kebîr ve Rubâiyatı sonsuz aşkının, Fîhi Mâ-Fîh ve Mecâlis-i Sebâ’sı sohbetlerinin ve yirmialtıbin beyitlik Mesnevî’si kemâlâtının bir eseri olarak insanlığa hakîkatleri armağan etmiştir.

Şöyle der aşk için… “Aşk geldi, damarlarımda derimde kan kesildi, beni benden aldı, sevgiyle doldurdu. Benden kalan yalnızca bir ad, ötesi hep O…”

Mevlâna, hayat sevgisini ve o muhteşem aşkı ölümsüzlük mânâsıyla yoğurup, kendinden sonraki nesillere bir iksir hassâsiyetiyle sunan bir gönül eridir. İnsanlar üzüntülerine dermânı onda bulmuş, fazîlet ve hakîkati onun sözlerinde aramıştır. O, inanç ve sevgi olmuştur; onun aşkında ölmek dirilmektir, zamanda zamansızlığa uçmaktır.

Mevlâna’nın sevgisi sabah rüzgârı kadar serin, dosttan ayrı kalmış gönüllere arkadaş olacak kadar yücedir. Mevlâna’nın görüşünde aşk duyulan ve insanı var eden sevgili, Hakk’ın kendisidir.

Mevlâna’ya göre insanın en önemli görevi, kimliğini bulması ve Tanrı’nın hakîkatine vâkıf olmasıdır. İnsanın ancak bu şekilde insanlık sıfatına lâyık olabileceğini söylerken şöyle der: “Eğer sevgilini görmediysen, bulmadıysan neden aramıyorsun? Yok eğer bulduysan neden coşmuyorsun?”

Rubâi:

“Saçlarına el uzattıysam vallâhi gerçek bir aşkla uzattım, geçici aşkla değil.

Saçlarının arasında gönlümü gördüm de, kendi gönlümle aşk oyununa giriştim ben.”

HAZRETİ MEVLÂNA’NIN YÜCELİĞİ – 2

Mevlâna, bütün suçların yıkanıp arındığı, bütün günâhların tertemiz olduğu af ve anlayış kapısıdır. 

Bir gün, Mevlâna’ya, “Filân kişi hiç günâh işlememiş” dediklerinde, dudağını bükerek, “Keşke işlemiş olsaydı da, sonra pişman olsaydı” demiştir.

Her ân taze bir umut saçan Hüdâvendigâr Mevlâna’nın mizâcı da hoş ve tatlıydı. Her şeyi şakaya almasını bilirdi. Birinin bir başkasına kızarak, “Senin postunu yüzerim” demesi üzerine, Mevlâna, “Ne iyi adammış. Biz dostun rahmetine kavuşmak için gece gündüz postu çıkarmak ve onun zahmetinden kurtulmak arzusundayız. Keşke gelse de bizi de postun derdinden kurtarsa” diyerek hem güldüren hem de düşündüren bir insanlık ustasıydı.

Mevlâna’ya göre mala ve mülke tapanların dostluğu dünyevîdir. Ona göre dostluğun şartı kendini dostuna fedâ etmek, dost için icâbında kendini kavgalara atmaktır. Mevlâna, sevdiklerini her şeyi ile severdi. Onun sevgi anlayışı basit, maddî çıkarlarla kuşatılmış menfî aldatmacalar değil, mert gönüllerin coşkusu ve karşılıksız sevgiydi.

Her şeyin ilacının sevgi olduğunu söylerken şöyle der Mevlâna, “Sevgiden bakırlar altın kesilir, dertler sevgiye dermân olur ve ölüler sevgiden dirilir.”

Mevlâna, en güzel sevginin Tanrı’ya duyulan aşk olduğunu söylerken Allah sevgisinde yok olarak sonsuz hayatın müjdesini vermiştir. Bir mısrâsında şöyle der, “Sevgide derlenip toplananlar, şu insan kalabalığı gibi ölmezler.”

Ve bir başka yerde de şöyle seslenir, “Aşksız olma ki ölü olmayasın. Aşkta öl ki diri kalasın.”

Beyit:

“Mezarıma gelirsen, bir bak da gör; benim gözlerime toprak dolmamıştır; mezarımda bile gözlerim aşkla doludur!”

HAZRETİ MEVLÂNA’NIN YÜCELİĞİ – 1

Gelmiş geçmiş onca düşünür, sayısız velî ve Hakk aşığı içinde Mevlâna kadar insanı yücelten ve insanın Tanrı katında ne kadar yüce bir varlık olduğundan bu kadar açık bahseden bir üstâd daha olmamıştır.

Sevgiyi ve aşkı onun kadar derin anlatan ve tüm insanlığa armağan eden başka birine daha rastlamak mümkün değildir. Mevlâna, baştan aşağı bir tevâzu abîdesi ve sadece yaşadığı devrin değil tüm devirlerin aydınlık ışığıdır. Tüm insanlığın düşünen başı, duyan gönlü olan Mevlâna’nın yolu sevgi ve barıştır.

Mevlâna’ya göre sevgi; insanı hayata bağlayan zincirin en güçlü halkası ve insanı yaratanına ulaştıracak bir merdivendir. Tanrı ve insan sevgisi ile yanıp kavrulan Mevlâna, son nefesine kadar insanın etrafına faydalı olmasını ve hizmet etmesini ister.

Bu konuda şöyle seslenir: “Bir mum dahî eriyip gideceğini bildiği hâlde etrafına ışık saçmaktan geri durmaz. Ey insan, sen ki yaratanın kudretiyle dopdolu iken neden geri durasın?”

Mevlâna’nın ağzından çıkan her sözü ve davranışı, birlik ve kardeşlik ile doludur. Seslenişi bütün insanlara ve insanlığadır.

Mevlâna insanların arasındaki dayanışmaya çok büyük önem verirken bu yardımlaşmanın, ancak olgun insanlarda görülen güzel bir davranış olduğunu açıklar ve şöyle der: “Eğer insan birbirine yardım etmiyor, birbirinin mutluluğunu istemiyorsa ve olgun değilse o, insan değildir.”

Mevlâna, en büyük işlerden, en küçük ayrıntıya kadar her hususta başkalarını düşünen, kayıran, severken aynı zamanda insanların gönüllerini tamir eden ve insanlardaki ıstırapları yumuşatan, fenâlıkları eriten, ihtirasları yok eden, kirleri temizleyen bir gönül sultanıdır.

Beyit:

“O bir çimendir. Kıyâmete kadar onun gülleri açılsın, solmasın. O bir eşsiz güzeldir. İki dünya da onun yüzüne fedâ olsun.”

Mısrâlarda Mânâ Okyanusu – 32

Mevlâna…

Horasan’dan göç eyleyip,

Geldin Mevlâna Mevlâna.

Tatlı kelâmlar söyleyip,

Güldün Mevlâna Mevlâna.

Baban ile düştün yola,

Beraberce çektin çile,

Bir zamanlar elden ele,

Geldin Mevlâna Mevlâna.

En son Konya’ya yerleştin,

Er olan er ile birleştin,

Hakk yolunda sen pîrleştin,

Baldın Mevlâna Mevlâna.

Dâim dilde Hakk’ı andın,

Rebab çaldın semâ döndün,

Hakk’a aşık olup yandın,

Soldun Mevlâna Mevlâna.

İstemedin dünya sözü,

Bir zaman çok çektin yası,

Kalplerdeki kiri pası,

Sildin Mevlâna Mevlâna.

Verdiğine şükrederek,

Hakk’ı buldun zikrederek,

Her işleri fikrederek,

Bildin Mevlâna Mevlâna…

Mısrâlarda Mânâ Okyanusu – 31

Mevlâna’dan yana…

Zaman ellerimizin içinde bir kuş,

Çırpınan, uçan bir kuş.

Uzun, büyük yıllar var aramızda,

Sen içimizde, sen esen rüzgârda,

Sen bir neyin nağmelerinde,

Biz kendimizi kaybedercesine dönerken,

Seni sevmek, senin olmak,

Sende kaybolmak tek emelimiz,

Yâ Hazreti Mevlâna, delicesine… <3

Mısrâlarda Mânâ Okyanusu – 30

Sevgili canlar…

Muhtaç olduğumuz ihtiyaçları,

Artık birer birer bulmak gerekir.

Hudutsuz ilmin önünde eğilip,

Her yönünden bilgi almak gerekir.

İlmi çok okuyup çok düşünmeli,

İnsanlar azminde çok güçlü olmalı,

İlmin her yönünden nasîb almak gerekir.

Bu Dede ne diyor dinle bakalım,

Biz de dünyaya bir ışık yakalım,

Sade aklımıza bunu takalım,

Her yönünden bilgi almak gerekir…

Mısrâlarda Mânâ Okyanusu – 29

Cihan sultanım, kâinat nurum,

Şahlar Şahım yâ Ali…

Sevenlerine kıblesin,

Muma ışık, alevsin,

Bir bitmez hikâyesin,

Söyle de söyle…

Sen âb-ı hayatsın,

Sen şekere tatsın,

Sen Allah’ın sırlarını bilensin,

Sen her zaman gülen,

Söyle de söyle…

Şahlar Şahı Ali’m,

Gam sana gerek değil,

Öfkeli yürek değil,

Al eline rebabı,

Bırak kavgayı dövüşü,

İmanına hamdolsun,

Gönlümüz neşe dolsun,

Söyle de söyle,

Şahım Ali’m… <3

Mısrâlarda Mânâ Okyanusu – 28

Nurlar nuru, iki cihan sultanı Mevlâna’m…

Bir can varsa candan içre,

Nurlar nuru o sensin Mevlâna’m.

Bir ten varsa tenden ateş,

O sensin Mevlâna’m.

Bir ruh varsa ruhtan özge,

O sensin yüce Mevlâna’m.

Bir aşk varsa aşktan efsun,

O sensin yüce Mevlâna’m.

Candan içre canım yoluna kurban,

Yüce Mevlâna’m.

Tenden ateş tenim şevkinde yandı,

İki cihan sultanı Mevlâna’m.

Ruhtan özge ruhum sana her an hasret,

Yüce sultanım Mevlâna’m.

Aşktan üstün aşkın kana boyandı,

Yüce Mevlâna’m…

Mısrâlarda Mânâ Okyanusu – 27

Pîrime, Hüdâvendigâr Mevlâna’ma canı gönülden sesleniş…

Merim Mevlâna’m,

Aşkımın ateşiyle tutuşmuş sanki ,

Türbende yanan kandillerin.

Ruhunda aradığını bulan ruhum,

Semâ ediyor şimdi çepeçevre,

Sonsuz güzelliğinde derin.

Ey Rûmî! 

Ben sen olalı, çılgınlığım sustu,

Ey Rûmî! Merim Mevlâna’m!

Ben sen olalı, kuzey güney,

Güney de kuzey oldu,

Kutub diğer Kutbu yarattı.

Yüce Pîrim Mevlâna’m,

Ahenksizlik akordlarda eridi,

Söyle, denizin atan nabzı kıyısında,

Dalgalanmayan tek körfez kaldı mı,

senin aşkından…

Söyle, senin yanında nanlamı olmayan,

tek bir söz kaldı mı…

Yüce Mevlâna’m, biricik sevgilim,

Senin aşkında raksetmeyen adım mı var…

Ey Rûmî! Yüce Mevlâna’m!

Bu semâ çemberinin ortası benim,

tâ ki ben sen olalı…