Hazreti Mevlâna, yokluğun mânâsının, isteklerden vazgeçme hâli olduğunu şu sözleriyle anlatır:
“Her iki dünyadan gönlünü çekmiş, kurtarmışsan, bu cihanın isteklerinden vazgeçmişsen, kendi benliğini de, varlığını da yok etmişsindir.”
Mevlâna’nın bu sözleri, aşıklara can madeninin yolunu gösterir. Çünkü Hazreti Mevlâna, yokluktan, can madeni olarak söz eder:
“Ey aşık, aklını başına al da, beri gel, yok ol! Çünkü yokluk can madenidir. Fakat senin bildiğin gamdan, gussadan başka bir şey olmayan şu dünya hayatındaki can gibi can değil! O başka türlü bir candır.”
Başka bir yerde ise Hakk aşıklarına şöyle seslenişte bulunur:
“Gel ey Hakk aşığı, gel de, ben bensiz, sen de sensiz olarak şu aşk ırmağına dalalım da yok olalım! Yokluk mertebesine ulaşalım. Çünkü bu korulukta, yâni bu yeryüzünde, dünyada; kandan, zulümden, haksızlıklardan, kötülüklerden başka bir şey yoktur.”
Yokluğa adamakıllı kendimizi vermemizi buyuran Hazreti Mevlâna, bu yolda sabrın önemini de şöyle izâh eder:
“Sabır, insanın göğsünü açar. İnsanı genişletir. Ayın geceye sabretmesi, onu apaydın bir hâle getirir. Gülün dikene sabrı, onu güzel kokulu bir hâle getirir.”
“Tanrı’ya bir kuzu versen, sana bir sürü bağışlar” diye buyuran Hazreti Mevlâna, “Her sıfatı, kemâle götüren zaten O’dur” der.
Ve yokluktan korkmamamızı isteyen Mevlâna, “Yokluktan korkma, şimdi bürünmüş olduğun varlıktan kork” diye seslenir ve bir beyitinde de şöyle buyurur:
“Hiçbir şey olmayan şey, hiçbir şey olmayan başka bir şeye aşık olmuş; hiç var olmamış, hiç var olmamışın yolunu kesmiştir. Bu hayaller, ortadan kalktı mı akla sığmaz şeyler apaçık görünür sana!”
Rubaî:
”Sen, benim denizimin bir damlasısın; daha fazla ne söylenip duruyorsun? Hemen denize dal da, sedef gibi canın incilerle dolsun!”