MEVLÂNA VE SEVENLERİNDEN İNCİLER – 26

🌹“Dün aşk, bana, ben tamamen nazım; ben naz ettiğim an, sen de tamamen niyâz ol, dedi. Sen nazı bırakınca tamamen niyâz olursun, ben de kendimi senin için tamamen niyâz yaparım.”

Her gün sabahleyin size sâlâ olsun… Şâhın, o Mûrteza Şâhın oturduğu yerde, gönül iki elini bağlayarak huzûrunda dîvân durur; Şâhın eliyle, sayısız altınlar, nimetler bağışlar; öyle nimetler ki, aşk mesîhinin eli o vergilerle nasîb dağıtır; ölüye muhakkak saadet, hastaya muhakkak şifâ verir…

Can; cihan durdukça, ebedîyen onun şarap kasesinin sarhoşudur. Gönül, cismin sofrasına, bizim payımız olan şarap kâsesini arasıra koyar da ten: “Ten tenen…” nağmeleriyle oynamaya başlar… Can, zaten o yokluk ve fânîlikte harâb ve sarhoştur… Cennet aşkın nazından ve safâsından dirildi. O hükmün verildiği yerde, akıl kadısı da sarhoştur. Hepsi gelirler akıl üstâdından sorarlar:

“Bu büyük fitne İslâmın arasına niçin düştü?”

Akl-ı küll müftüsü, bu soruya şu fetvâ ile cevap verir:

“Bu ancak kıyâmettir; ister kabul et; ister etme!”

O zaman, bütün incileşmiş canlar mekânsızlık denizinden canların incilerini, mercanlarını saçarlar… Aşk hâtibi, elinde Zülfikâr, vuslat bayramının yerinde görünür, o şahsın şükrânlarını sunar… Aşk sarayının mahremiyet perdesindeki seçkinlerin en ileri gelenleri sarayın kapısında, onu görmek hevesiyle dizi dizi otururlar… O şâh perde arasından onlara bakınca hepsinden: “Merhaba!” nârâları yükselir… Şâhın göğsü dışarıya bir parıltı göstermek ister, fakat o göğsün parıltısı göklere de sığmaz…

Dört unsur, bu varlık çömleğinde kaynaşırlar… Ne toprağın, ne ateşin, ne suyun, ne havanın kararı vardır. Bazen toprak, kendi hevesiyle otlara bürünmüştür. Bazen su, bu sevgi için hava olmuştur; su, birleşme yolunda ateş olmuş, ateş de aşkından bu fezâda hava olmuştur. Hâsılı rukûnler (unsurlar), damataşı gibi bir evden bir eve dolaşır dururlar. Neden?..

“Neden olacak, Şâhın aşkından ötürü; yoksa sizin gibi oyun oynamadan ötürü değil…”

Ey habersiz gâfil! İleri yürü; anla ki, su sana berraktır, duru berraklığıyla balçık bulanıklığından seni kurtarmak içindir. Çünkü su, berraklık vasfını ister; o ise, senin ziyâ denizine kavuşmanla ancak mümkündür.

Âdemden yüzünü çevirirsen –o Allah’sız değildir- Allah’ın elinden şeytan gibi uzaklık taşını yersin. Evet, o Allah değildir ama, Allah’ın kibriyâlık sırlarından bu bir adet olarak görünmüştür. Âdemin huzûrunda can ve gönülden gösterişsiz, doğrulukla Hakk’ın emrine uyarak bedeninle bir secde edersen, artık ondan sonra yüzünü kıbleden ne tarafa doğru çevirirsen, senin gönlünden ötürü, Kâbe o tarafa döner.

Hakk yolunda ben derlenmiş, toplanmış olmazsam, vefâsız arkadaşlar nasıl derlenip toplanırlar? Bir evin duvarları muntazam ve yerli yerinde olursa, o evde oturacaklar da, orada toplanır otururlar.

Ey akıllı! Bir kese ki, dibi yırtık olur, ağzı da derlenip toplanmazsa o kesede parları ben nasıl biraraya getirip toplarım?

Fakat ben nasıl derli toplu oturabilirim ki bugün o büyükler topluluğunun başı Şems-ül Hakk, Tebriz’de (o ateş saçan yerde) oturmaktadır.

(Not: Bu yazılar; Hazreti Mevlâna’mızın Mesnevî’sinden ve Dîvân-ı Kebîr’inden, Hazreti Şems’imizin Makâlat’ından, Hazreti Sultan Veled Efendi’mizin İbtidânâme’sinden, Mithat Baharî Beytur Hazretleri’nin eserlerinden, İbrahim Şahidî’nin Gülşen-i Tevhid’inden, Yunus Emre’mizin Dîvân’ından ve Hasan Dede’mizin şiir ve sohbetlerinden alıntılar yapılarak derlenmiştir; mânevî aşkın mestliğini gönüllerimize bir nebze olsun yansıtabilmesi temennisiyle…)

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.