Hazreti Mevlana, bir su katresinin denize ulaşma mücadelesinden bahsediyor. Onu arkasından iten binlerce katre olduğunu söylüyor. Bizi de yolumuzda koşturan Hakk’ın kudreti; Hakk’ın kudreti ile Hakk’a koşuyoruz. Niye bu koşuyu bata çıka yapıyoruz?
Hazreti Mevlana, Hakk’ın büyüklüğünü anlatırken kendisini anlamayan bir bilgine diyor ki: “Anlamaz ehli kaba zerremin bir katresinden. Ben bir katre idim, kendimi ummana attım.” Yani demek istiyor ki: İlim tahsil etmiş ama ilmin derinliğine inmediği için benlikte kalmış. Nasıl umman olarak ortaya çıkayım? Zerre olarak çıkıyorum, anlaşıyoruz.
“Ne demek istiyorsun?”
“Yağmur gökten damla damla yağıyor, yağmur damlası denize düşerse onu denizden ayırabilir misin?”
“Ayıramam ya Mevlana!”
“Neden?”
“Deniz oldu.”
“O yağmur damlası toprağa düşerse oradan ayırabilir misin?”
“Oradan da ayıramam.”
“Neden?”
“Çünkü toprak oldu.”
“Sen gönlünü Hakk’a verdiysen gam yeme. Hakk aşıkları denize düşen damlalardan sayılır.”
Galib Dede’nin buyurduğu gibi, “Aşıkta gam keder neyler, gam keder halkı cihanındır.” Aşık her yerde sevgilisinden söz eder, sevgilisiyle yaşar, sevgilisiyle yer içer, sevgilisiyle dinlenir, hiç onun dışına çıkmaz. Çünkü aşık. O artık koşmaz, durduğu yerde sevgilisiyle yanar. Aşık ve maşuk, ikisi de bir hamurun parçalarıdır. Aşık olmasaydı, maşukun güzelliği ortaya çıkmazdı. Onun için ikisi bir nurun varisleridir.
Hazreti Mevlana, “Onu bulduysan, neden onun güzelliklerinden konuşmuyorsun? Bulduysan, neden onu aramıyorsun?” diyor. Aşikar bir şey bulursan koşmaya gerek yok, oranın güzelliklerinden konuş ama bulmadıysan durma o zaman koş, ara.
Bütün kainat Allah’ın zuhuru, hepsi Allah ile diridir. Allah ise kainatla değil, seveni ile diri. Hazreti Muhammed’i, Hazreti Ali’yi, Hazreti Mevlana’yı çok seversen sen onlarla diri, onlar da seninle diri olur, o lezzeti bırakmak istemezsin. Aşk, sevgi vermeden ismi zikredersen, tamamen ölü gibi kalır, bir tat alamazsın.