MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (74)

Tasavvufta cihadın manasını açıklar mısınız?

Din için adam öldürmek cihad değildir. Bütün insanlar iman ettiğimiz Allah’ın varlıkları, bütün Peygamberler de Allah’ın elçisidir. Kişinin kendinden haberi olmadığı için nefsine düşmüş, kavgalar ondan doğuyor. Nefsi müdafaa ise farklıdır. Misal, kimseye zarar vermeden evinde otururken biri evinin kapısını kırıp, sana zarar vermek isterse, bunun önlenmesi için nefsi müdafaaya izin verilmiştir.
Mekke ile Medine ileri gelenleri antlaşma yaparlar. Ancak Mekke’liler bu antlaşmaya uymazlar ve Medine’ye gelip dükkanları yağmalar, kadınlara tecavüz ederler. Hamza, Zeyd ve Ömer-i Faruk, Peygamber Efendimize gelir: “Destur ver, bize çok zarar verdiler” diye yalvarırlar. Hazreti Muhammed, ağlayarak nefsi müdafaaya izin vermiştir. Karşı taraf bundan başka yol bırakmamıştır. Yoksa, İsevilere, Musevilere kafa tutun, bizim dinimiz onlarınkinden üstün, onu kabul etsinler aksi halde cihad ederiz, demedi. Zira o ve sahabesi bütün dinlere saygı duymuştur.
Ömer-i Faruk, Kudüs’e giderken kölesine, devey sırayla bineceğiz, der. Kudüs’e girerken binme sırası kölede olduğu için köle deve üzerinde Kudüs’e gelince, halk köleyi Ömer zanneder. Gerçeği öğrenince çok duygulanırlar ve isteyen Müslüman olur, isteyen dininde kalır.
Hakikatte bütün Peygamberler İslam’dır. Hepsi Allah’ın büyüklüğünü, güzelliklerini cemaatlerine ikram ettiler. Arkadan gelen bu vazifeyi devraldı.
Hazreti Muhammed der ki: “Hakkın olmayan yerde nefsin coşar, onu almak istersen, nefsinin kolunu kes.” Fakat ne yaptılar? Kol kestiler, ayak kestiler. Halbuki kesilmesi gereken nefsti. Hazreti Muhammed zamanında kimsenin başı, kolu kesilmedi. Hazreti Muhammed’in gösterdiği yollar hep nefse yönelik olup adam öldürmek, Allah’ın binasına zarar vermek yoktur. İnsan, Allah’ın binasıdır.
Hazreti Muhammed, selam olsun üzerine, belinde kılıç taşıdı ama karınca bile incitmedi, hiçbir cana kıymadı.
Tasavvufta cihad nefsinedir, insan öldürmek değildir. Tasavvufta kurban kesmek, bir öküzü, bir koçu kesmek, kan akıtmak değil, nefsini kesmektir. Bütün mesele nefsle uğraşmak, nefse galib gelmektir, tasavvuf buna yönelmiştir. Muhammediye’nin cihadı nefsinedir. Eğer Hazreti Muhammed savaş taraftarı olsaydı, Hazreti Mevlana, “Sevgiye, kardeşliğe, birliğe dair ne varsa ben oradayım; kavgaya, savaşa dair ne varsa ben orada yokum” demezdi. Çünkü Hazreti Mevlana, Hazreti Muhammed’in bendesidir.
Bizde bilginler bilgini, Veliler Velisi, koskoca Hazreti Mevlana var. Onun eserlerini okuyun. İman ettiğiniz kişiyi, bütün dünya tanıyor, onun düşüncesi etrafında kişilik buluyor ve onu seviyorlar. Konya’ya gittiğimizde bir sürü yabancı görürüz, her yerden sevenleri geliyor. İnsanlar orada bir şey bulmuşlar ki, ziyarete geliyorlar. Hazreti Muhammed’e de gitmek isterler ama Araplar, Hazreti Muhammed’i sadece Müslümanların ziyaret etmesine izin verirler. Hani o, bu cihanın güneşiydi? Ne oldu? Hazreti Muhammed, kainata rahmettir, o bütün dünyaya kapılarını açmıştır, kendisini Hazreti Mevlana ile Konya’da ziyaret ettiriyor.

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.