Kur’an kesilmeyen daimi vahiydir. O, eskimeyen yenidir, deniliyor. Yani Kur’an-ı Kerim, devamlı yenileniyor. Ne dersiniz?
Şöyle misal vereyim: Bir ustaya, ama gerçek bir ustaya, bir hamur verdiniz mi, o usta o hamurdan sayısız suretler meydana getirir. Yani simit yapar, poğaça yapar, börek yapar… Hepsinin ana maddesi nedir? Hamur. Pekala, aynı hamur usta olmayan birinin eline geçse, o ne yapar? O da sadece ekmek yapar, çünkü işlemesini bilmez.
“O, göklerdeki ve yerdeki her şeyi Kendi katından bir nimet olarak sizin hizmetinize verendir. Elbette bunda düşünen bir toplum için deliller vardır.” (Casiye, 13)
Kur’an, Hazreti Muhammed Efendimizin dilinden suret bulmuştur. Her zaman diyoruz: Eğer Hazreti Muhammed’in sadece dışına bakılırsa, bir yere varılmaz, O’nun dış kısmı bizler gibi görünür. Ama O’nun içi, yani hakiki yüzü, nur ala nurdur. O, hakiki yüzünü gösterirse yer gök yerinden oynar. Başta güneş, ay, yıldızlar ve bütün varlıklar O’na rücu ederler. O’nun yüzü bu sebeple örtülüdür.
“Bu Kur’an, insanlar için kalb gözlerine bir nur, kesin olarak inanan bir toplum için de bir hidayet ve bir rahmettir.” (Casiye, 20)
Ashabı, kendisine kıyameti sorduklarında, bu yüzden onlara, “Kıyametin büyüğü benim. Ben eğer yüzümü açarsam, işte o zaman kıyamet kopar size. Çünkü siz beni kendiniz gibi görüyorsunuz” diye cevap vermiştir.
“Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki: Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onu vakti geldiğinde ancak O ortaya çıkaracaktır.” (A’raf, 187)
İsmi üzerinde, Kur’an-ı Kerim, yani kurdu bir an ve kerametlerle doldurdu. Peki kimden çıktı bu güzel bilgiler? Hazreti Muhammed Efendimizden. Neydi Hazreti Muhammed’in ilmi? Sevgi. O’nun okuma yazması yoktu, fakat her neye baktıysa sevgi ile baktı ve bütün varlıklar hal diliyle O’na kimliklerini söyledi.
“Ey Muhammed! De ki: Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği Peygamberim. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O, diriltir ve öldürür. O halde o ümmi Peygambere iman edin ve O’na uyun ki doğru yolu bulasınız.” (A’raf, 158)