MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (180)

Aşkta korku var mıdır? Korku neden kaynaklanır?

Ne kadar öğrensek, ne kadar bilsek, her şey yanıltabilir bizi. Aşk olmazsa insanı çoluğu çocuğu bile yanıltabilir. Aşk olursa, bütün dünya gelse yanıltamaz. Külün bir daha ateşte yanmadığı gibi, insan da aşkta fani olmuşsa, ne kendi aklına ne de başkasının aklına aldanmaz. Korkak olan akıldır. Aşk hiç korkar mı? Aşk hizmetçi değil, sultandır. Herkes ve herşey onun hizmetçisidir.

“Gönüllerini cilâlamış olanlar; renkten, kokudan kurtulmuşlardır. Her nefeste zahmetsizce bir güzellik görürler. Onlar, ilmin kabuğundaki nakşı bırakmışlar, aynel yakîn bayrağını kaldırmışlardır. Düşünceyi bırakmışlar, âşinalık denizini bulmuşlar, bilişikte yok olmuşlardır. Herkes ölümden ürker, korkar. Bu kavimse ona bıyık altından gülmektedir. Kimse onların gönlüne galip gelemez. Sedefe zarar gelir, inciye değil. Onlar fıkhı ve nahvı terk etmişlerdir ama mahvolmayı ve yokluğu ihtiyar etmişlerdir. Sekiz cennetin nakışları parladıkça onların gönül levhine vurur, orada tecelli eder. Tanrı’nın doğruluk makamında oturanların, orasını yurt edinenlerin derecesi; arştan da yücedir, kürsüden de, boşluktan da!” (Mesnevi, I/3492)

Bir insan Allah’ı sevdikten sonra, Allah’ta onu sevdikten sonra, korku kalmaz. En büyük bela korkudur. Fakat sevgi tecelli edene kadar korku da lazım. Allah’la dost olmuş bir insana ‘Allah’tan kork’ derlerse, garibine gider. Sevdiğimiz dostumuzdur; korktuğumuz ise düşmanımızdır.

“Hakk’a dalan kişi daha ziyade dalmak, can denizinin dalgası altüst olmak ister. Denizin altı mı daha hoştur, yoksa üstü mü? Onun oku mu daha ziyade gönül çekici ve güzeldir, o oka karşı siper tutmak mı? Şu halde ey gönül! Neşe ve sefayı cefa ve belâdan ayırt edersen vesveseye zebun olmuş olursun. Tutalım ki senin isteğinde şeker tadı var; sevgilinin isteği, isteksizlik murat ve maksadı terk etme değil mi? Onun her bir yıldızı yüzlerce hilâlin kan diyetidir. Ona, âlemin kanını dökmek helâldir. Biz değeri de bulduk kan diyetini de. Ve o yüzden can vermeye koştuk. Ey âşık ! Aşıkların hayatı ölümledir. Gönlü gönül vermeden başka bir suretle bulamazsın.” (Mesnevi, I/1745)

Aşkta ‘Celal’ bulunmaz. Aşk daima ‘Cemal’in zat’ıdır. Aşkın yabancısı yoktur. Aşk, herkesle herkestir; kucağını herkese açar. Ebedi hayatın menbağı aşktır. Aşk öyle bir şeydir ki, hayata da muhtaç değildir. Hayatı olmayanın korkusu da olmaz. Korku, hayatın bekçisidir. Zerre kadar korkusu olan aşık değildir. Hayat dediğimiz zaman, ölüm de onunla beraberdir. Aşk ise ölümsüz bir hayattır.

“Kötü yürekliler, korkularından savaşta kaçma sebeplerini ele alırlar, onlara yapışırlar. Cesur erlerse yine can korkusundan düşman saflarına hücum ederler. Korku ve tasa Rüstem’leri ileri götürür… o kötü yürekli korkaksa korkusundan olduğu yerde ölür gider. Belâ ve can korkusu mihenktir… onun içindir yiğitler, tehlike anında korkaklardan ayırt edilirler.” (Mesnevi, IV/2916)

“Ölümü içenler, onun aşkiyle dirildiler; gönüllerini candan da çekmişlerdir, abıhayattan da. Aşkının suyu mademki bize el verdi, abıhayatın bizce hiçbir değeri yok artık. Her can, abıhayattan diridir. Fakat abıhayatın suyu da sensin. Her an bana bir ölüm, bir haşir verdin de o keremin neler yaptığını gördüm. Senin yeniden dirilteceğine güvenim var; o yüzden bu ölüm, bana uyku gibi görünmede ey Tanrı. Her an yedi denize de serap olsa ey suyun suyu, sen onu kulağından tutar, getirirsin. Akıl, ecelden titrer durur, halbuki aşk, neşe içindedir. Taş, toprak parçası gibi yağmurdan korkar mı hiç?” (Mesnevi, V/4220)

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.