Bir gün Hazreti Mevlana’nın huzurunda birisi üzülüyor, ağlıyor. Mevlana, onun neden üzüldüğünü soruyor. Adam diyor ki: “Keşke Şems Hazretleri hayatta olsaydı da, kendisini görebilseydim!” Bunun üzerine Mevlana diyor ki: “Yazıklar olsun, benim her sakalımın teli bir Şems olmuştur!” Fakat şöyle bir şey daha var; Hazreti Mevlana, Divan-ı Kebir’de diyor ki: “Dokuz felekle, yüce babalar anlamına gelen aba-yi urbiyyede Zuhal, Müşteri, Merih, Utarit, Zühre, Neptün, Uranüs ve iki Kutup Yıldızı, her felekte bir müddet kalmak suretiyle düşüp kaldım. Yıldızlarla beraber burçlarda nice seneler döndüm durdum. Bir müddet görülmedim, onunla beraber bir yerde bulundum. O zaman Hakk’a en yakın olma, ‘Ev-edna’ mülkünde idim. Orada ne gördümse gördüm. Ben ana karnındaki çocuk gibi besiyi Hakk’tan aldım. Ademoğlu bir kere doğar, ben çok kereler doğdum. Ten hırkasında yıllarca bulundum. Bir çok işler gördüm. Kendi elimle bu hırkayı hayli yırttım. Zahidlerle muhabbetlerde birçok geceler sabahladım. Kafirlerle de puthanelerde putların önünde yattım, uyudum. Hem dolaşan kurnaz hırsızlardanım, hem inleyen hastaların elemleriyim. Ben hem bulutum, hem yağmur, bağlara yağar dururum. Ey dilenci! Benim eteğime asla fanilik tozu bulaşmamıştır. Ben beka bağında ve bostanında bol bol güller topladım. Benim aslım sudan, ateşten, asabi rüzgarlardan, nakışlı topraklardan değildir. Ben bunların hepsine karşı gülmüşüm. Evlad! Ben Şems-i Tebrizi değilim… Eğer beni görürsen, sakın kimseye gördüm deme, o ben değilim, ben tertemiz nurum.” Yani Mevlana, bir yerde, ‘Benim sakalımın her teli bir Şems’tir’ diyor, diğer tarafta da, ‘Ben, Şems-i Tebrizi değilim’ diyor. Ne dersiniz Hasan Dede?
Cenab-ı Mevlana, selam olsun üzerine, bütün bu söylediklerinin hepsinde vardır ve her sözü doğrudur.
Çünkü Hazreti Mevlana, bir yerde bizlere şöyle seslenir: “Adem, daha balçık halindeyken, ben Nebi’ydim.”
Hazreti Mevlana, baştan aşağı O idi. Yani Yaratıcı ile tamamen birleşmiş ve O olmuştu. Onu birinin aşikar etmesi gerekiyordu. Ne babası, Sultan’ül Ulema Hazretleri, ne de ilk şeyhi Seyyid Burhaneddin Efendi, onu aşikar edemedi. Mevlana, onların yanında devamlı gizli kaldı. Ne zaman Şems-i Tebrizi ile karşılaştılar, Şems onun kim olduğunu keşfetti ve Mevlana’ya Hakk olarak nazar etti ve Şems’in bu nazarıyla Mevlana bir volkan gibi patlama yaptı ve bütün dünyayı hakikatlerle donattı.
Ve Hazreti Şems, Hazreti Mevlana’nın bu halini görünce, şöyle bir seslenişte bulundu: “Ben, Mevlana’yı bir sefer irşad ettim, o beni sayısız sefer irşad etti.”
Şems ile Mevlana, üç ay halvete girdiklerinde, halvet boyunca sadece üç simit yemişlerdir, yani öyle ballar, baklavalar, börekler yok. Halvetten çıktıkları zaman ikisi de bir deri bir kemik halindeydiler. Allah’ın bütün güzellikleri ikisinin gözünde apaçık görünmekteydi.
Hazreti Mevlana, kendisini anlayacak, onu tanıyacak, onun gönlünü okuyacak birisini bulmak için sayısız defalar devran yapmıştır bu alemde. Şems-i Tebrizi Hazretleri de, Mevlana gibi bir Hakk dostunu ararken Allah’a münacatta bulunmuştur ve demiştir ki: “Allah’ım, bu dünyada senin sayısız gizli velilerin vardır, bana onlardan birisini göster de gideyim ona gönlümü açayım.” Cenab-ı Hakk’tan Şems’e şöyle nida gelir: “Sana bir mürşid göstereceğim, karşılığında bana ne vereceksin?” Şems-i Tebriz, “Başımı vereceğim!” diye cevap verince, Hakk: “O zaman Rumeli diyarına gideceksin, orada Mevlana Celaleddin Rumi’yi bulacaksın. O senin mürşdindir” diye seslenmiştir.
Eğer onlar buluşmasalardı, Mevlana’nın güzellikleri ortaya çıkmayacaktı. Şimdi bakacak olsanız; Mevlana, Şems ile anılır; Şems de Mevlana ile anılır.
Ve dikkat edin! Hazreti Mevlana, selam olsun üzerine, son deminde ruhunu, ne babasına ne de bir başkasına teslim etmiştir; Şems’e teslim etmiştir. O günlerinde Şeyh Sadrettin Efendi Mevlana’ya şifa dilemek için ziyaretine geliyor; Mevlana ona dönüp: “Sakın bana şifa dileme” diyor ve devam ediyor: “Nurun nura kavuşmasına bir soğan zaresi kadar mesafe kalmıştır. Neyler üflensin, kudümler vurulsun. Bu akşam benim düğün gecem; Yar ile buluşma gecem.”
Bugün, Hazreti Mevlana’nın bu manevi düğünü seyretmek için, Şeb-i Arus’da, bütün dünyadan yüzbinlerce insan geliyor. Hazreti Mevlana, bu konuda bizlere de büyük bir ders veriyor. Bizler de imanımızı güçlendirelim, kimliğimize ulaşalım, iyi bir insan olalım ve onlara layık birer kul olalım, çünkü ömür su gibi gidiyor.