
Hasan Dede, bir şair diyor ki: “Mecnun’um bugün Leyla derdinden; neylerim aklı, divane geldim.” Deniliyor ki; tevhid ehli, aklı maaş ve aklı maad istemez. Aklı maaşın, dünyaya ait işlere, aklı maadın ise ahirete ait işlere akılları erer. Halbuki tevhid ehli, dünya ve ahiret istemez. O, aklı kamil ashabıdır. Tevhid ehlinin aklı nasıldır? Ne dersiniz?
Tevhid ehli, aklını bırakmıştır. O, iman ettiği yeri kendine baş etmiştir, vücuduna Onu ruh edinmiştir. Hep Onu zikretmektedir ve Onun dışına biran dahi çıkmamaktadır. Birşey yapması gerektiğinde ise, ondan gören O, onun elinden tutan O ve ondan söyleyen de yine O’dur. İşte ehli tevhid sahibi bu demektir. Ehli tevhid, Hakk’ın sahibidir, Hakk’ı sahiplenmiştir. Hakk da onu sahiplenmiştir. Onlar sözde iki görünürler fakat manada birdirler. Tevhid ehlinin her zerresinden varlığını gösteren Hakk’tır. Aklı maaş ve aklı maada gelince, onlar akıllarını hep maddede tutarlar ve daima sıkıntıdadırlar. Ama ehli tevhid tüm bunların dışındadır ve huzur içinde yaşamını sürdürmektedir.
Bakın ne güzel buyuruyor Pirimiz Mevlana bir kasidesinde ve diyor ki:
“Ey kalender gönüllü sevgili! Neden üzülüyorsun? Gönlünü sıkıntılara sokuyorsun? Daraltıyorsun? Neden harabelerde yaşayan baykuşla ilgileniyorsun, onu düşünüyorsun? Sen üstün bir varlıksın, devlet kuşunun canısın.
Salına salına gel, aşk uğrunda canlarını vermekten çekinmeyen aşıkların arasına gir! Sen de canınla oyna! Sen de bu uğurda canını vermeğe hazırlan! Ey asıl yerinden yurdundan ayrılıp gelmiş olan aziz varlık! Sen, şimdi neredesin? Şu dünyada gurbette değil misin?
Senin la’l dudakların ayrılıp geldiğin madenin zenginliğini, ihtişamını bildirmededir…”