MERAM’DAN SİLİVRİKAPI’YA HASAN DEDE SOHBETLERİ – 26

GEÇMİŞTEN GELEN MESAJLAR…🌹

Mahmut Efendi: Cenâb-ı Resûlallah, bir hadîs-i şerîfinde şöyle buyuruyor: “Eflâtun-i İlâhî Nebî idi velâkin kavmi anı bilmedi.” Eflâtun bir diyalogda Sokrat’ın dilinden şunları söylüyor: “Ben bir ebeyim, fakat farkım şudur; kadınları değil erkekleri doğurturum. Benimle konuşmaya başlayan, önce bilmezmiş gibi görünür; ama konuşma ilerledikçe, açılır ve anımsamaya başlar. Bununla beraber benden birşey öğrenmediği bellidir, en güzel bilgileri sadece kendi içinde bulur ve ortaya koyar. Ait olduğu âlemden gelen ölümsüz rûhun amacı tekrar asıl yurduna kavuşmaktır. Beden bunda yardımcı olmalıdır. Bu gerçeğe kavuşması bilgiye kavuşmaya ve bilmeye bağlıdır. Bu bilgi anımsamadır, ancak bu anımsama rûh ve bedenlere göre değişiklik gösterir. Birçokları anımsayamaz ve bulanık görürler. Rûhlardan bir azınlıkta, algılama yetkisi daha az bir orandadır, bazılarında da anımsama ve akıl yetkisi vardır. Güzel kavramının değerlendirilmesi, sevgi kavramına götürmüştür. Sevgi, ölümlülerde bir ölümsüzlük çabasıdır.” Ne buyurursunuz?

Hasan Dede: Bedenimiz olmazsa, Hakk’ın büyüklüğü, güzellikleri, dili sunulamaz; Hakk kendini bu insan bedeniyle tüm bunları dile getiriyor. Biraz önce buyurduğunuz gibi Mahmut Efendi; Eflatûn demiş, birçok kişinin gözleri bulanık görür; fakat sadece o gün değil, bugün bile hâlâ birçok kimsenin gözleri bulanık görmeye devam ediyor. Neden? Çünkü içini temizlememiş, içinde bir sürü dünya muhabbeti var. Böyle kimselerin gözleri hakîkati göremez, körce yaşar, bulanık görür. 

Hazreti Muhammed Efendimizi gelince, selâm olsun üzerine, o da diyor ki: 

“Bana bende olan, beni toplumda methîye kılan o kişi gelmiş geçmiş nebîlerden evlâdır.” 

Bakın bizlere nasıl bir mesaj veriyor ve güzel bir rütbe veriyor. Bugün geçmişlerden alırız mesajı, fakat bugün bizler sizlere mesaj vermekle mükellefiz. Güzel mesajlar vererek sizleri güzel yaşamlara sürüklemekle mükellefiz. Sizlerin yarınların birer aydınları olarak topluma çıkmanızı sağlamak bizlerin vazîfesidir. Biz her zaman şunu deriz; Hazreti Muhammed Efendimiz, İmam Ali Efendimiz, Ehlibeyt Efendilerimiz, yüce Mevlâna’mız ve Pîrân Efendilerimiz bizim sünnetlerimizdir, bizleri de sizlere farz kılmışlar. Onların yüzleri bizden görünür, onların dilleri bizden dile gelir; hiçbiri kabirden dile gelmez. İşte bir Mürşid-i Kâmil kâinattır ve yüzyirmidörtbin nebînin ve sayısız velînin vârisidir. Sizler hakîkate ulaştığınız zaman, kimliğinizi bildiğiniz zaman, kimliğinizle yola koyulduğunuz zaman, sizler işte o zaman zengin bir kişiliğe sahip olursunuz. Peki zenginlik nedir? Benim en büyük varlığım, Mürşidimin vasıtasıyla Pîrim’dir, en büyük varlığım odur. Hazreti Muhammed de orada, İmam Ali de orada, Ehlibeyt de orada, Pîrân da orada; hepsi oradadırlar. Ben orayı kendime rûh ettim, orayı kendime ışık ettim. Gökyüzündeki güneşin ışığı onların ışığının yanında sönük kalır. Sizlerinde günün aydın kişileri olmanızı istemekteyiz. Öyle, Allah ceza verir, cehennemde yakar, gibi sohbetler burada yoktur. Burada insandan söylettiriyor, insana dinlettiriyor. Bakın Hazreti Muhammed, “İkre” diyor, Hazreti Mevlâna diyor, “Bişnev”. Biri “Oku” diyor, diğeri “Dinle”. Dinledin, işittin, oradan can buldun, o zaman tefekkürde dur, onlar ne ikrâm ederlerse, bilin ki mutlaka güzel şeyler ikrâm ederler; onların ikrâmı hiçbir zaman çirkin değildir. Hem senin vücuduna faydası olur, hem de karşı tarafa faydası olur. 

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…


MERAM’DAN SİLİVRİKAPI’YA HASAN DEDE SOHBETLERİ – 25

SARRAF DÜKKÂNI…🌹

Mahmut Efendi: Bir zât diyor ki: “Zamanı gelince herkes kendi hedefini tutturacaktır. Sonunda böylece herkes kazanacaktır ve herkes sonunda inandığı şeye dönüşecektir. Herkes neyi bozmadan koruduysa, onu elde edecektir. Kimi sefilliğini, hatalarını ve ölümü; kimi ise mükemmelliği, sonsuzluğu ve ölümsüzlüğü bulacaktır.” Siz bu konuda ne buyurursunuz Dede?

Hasan Dede: Kişi en çok neyi severse, onun Allah’ı odur. Kişi eğer nefsinden arınamamışsa, kopamamışsa, nefsanî isteklerine kavuşacaktır. Ama bazıları da var ki, onlar nâmütenâhi güzelliklere ulaşacaklardır. Kimlerdir bu kişiler? Kulağını güzel sözlere kapamayanlar, hattâ güzel sözleri işitirken daha fazla kulak verenler, o güzel sözlerin yansıdığı kişilerdir, iç âlemini o güzel sözlerle nûrlandıran ve bu güzelliklerle ömrünün sonuna kadar yaşamını sürdüren kişilerdir. Bu kişilerin sûretlerine örnek, Hazreti Muhammed, Hazreti Mevlâna ve diğer Pîrân Efendilerimizdir. Onlar güzellikler kaynağıdırlar. 

Bir gün Hazreti Mevlâna’ya şöyle bir soru soruyorlar; “Yâ Mevlâna! Senin sohbetinde bulunuyorum ve doyamıyorum. Senin sohbetinden ayrıldıktan sonra başka bir yerlerde de Hakk muhabbeti dinliyorum, ama hiçbiri senin muhabbetin gibi zengin değil, fakat cemaatleri çok, merak ediyorum, acaba bunun nedeni nedir?” 

Koca Mevlâna cevap veriyor: “Oralarda kalabalığı görüyorsun, ama benim gönderdiğimi görmüyorsun. Burası bir sarraf dükkânıdır, biz burada gelenlere ayar veririz. Ayar altına verilir, gümüşe, pırlantaya, zümrüte, yakuta verilir. Değeri olmayan birşeye ayar verilmez.” 

Bunun üzerine Hazreti Mevlâna’ya, “Sen kimsin?” diye soruyorlar. 

İşte Hazreti Mevlâna şu cevabı veriyor: 

“Ben, dünyamızda ne kadar güzellik varsa, bütün o güzelliklerin kaynağıyım ve de doğasıyım.” 

İşte bizler böyle bir yerdeyiz, burada zerre kadar karamsarlığa yer yoktur. Ya gönlünü Hazreti Muhammed Efendimizin, Hazreti Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin hakîkat sohbetleriyle dolduracaksın ve güzel bir insan olacaksın, yahut da nefsinin esiri olup gideceksin. 

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…


MERAM’DAN SİLİVRİKAPI’YA HASAN DEDE SOHBETLERİ – 24

ALLAH’I NASIL ZİKRETMELİ?..🌹

Mahmut Efendi: Hasan Dede, günümüzden bin sene önce, Irak’ın Basra bölgesinde yaşamış bir grup insan var, bunlara ihvân-ı sâfâ diyorlar, veya sâfâ kardeşleri, vefâ dostları deniyor. Bunlara göre, bir insan bedeni tarafından aşağı çekildiği, yani bedenin arzu ve zevkleri ile meşgûl olduğu sürece, feleklere yükselemez. Ve orda yüksek mânevî değerlere sahip bulunanları doğrudan müşâhade edemez. Yani Hazreti Mevlâna’nın, Hazreti Muhammed’in şehâdet ettiği mutluluğu tadamaz, diyorlar. Ne buyurursunuz?

Hasan Dede: Aslında her şeyi çok açık dile getirdiniz bu sözlerle. Bir insan, kendisini devamlı bedeninin arzuları ile meşgûl tutarsa, hiçbir zaman hakîkatlerin güzelliklerine ulaşamaz. Neden? Çünkü nefsî arzularının peşindedir ve onlardan arınamamıştır. Bu gibi kişilerin de geçirdikleri ömürler boşa gitmiş olur ve kişiye yazık olur. 

Cenâb-ı Mevlâna der ki: 

“Bu kadar ‘Allah’ dediniz, daha mı Allah’laşamadınız.” 

Bu sözleriyle ne demek istiyor bizlere? Allah ismini zikrettiğiniz zaman, bu esmânın arkasında zât olarak birini görmek isterseniz eğer, o zât Hazreti Resûlallah’tır. Misâl olarak, güzel bir kız gördüğünüz zaman, onun o güzelliğine hayrân olursunuz. Ama onun o güzelliği, Peygamber Efendimizin güzelliğinin sadece küçücük bir zerresi. Resûlallah’ın güzelliğini, nasıl nûr âlâ nûr bir varlık olduğunu mürşidinizden dinliyorsunuz, ama yine onun güzelliğine koşmak yerine, onun cüzî bir güzelliğine tamâh ediyorsunuz. Kızdan maksat dünyadır. Bırakın dünyayı, çıkarın gönlünüzden. Resûlallah’ı koyun o gönlünüze, öyle zikredin Allah’ı, bakın o zaman nasıl güzellikler zuhûr eder sizde, hayrân olursunuz o Güzele. Zaten O yüzünü gösterdi mi, başka bir güzel de istemezsiniz artık.

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…


MERAM’DAN SİLİVRİKAPI’YA HASAN DEDE SOHBETLERİ – 23

İLÂHÎ AŞK…🌹

Mahmut Efendi: Evet, Hazreti Ali Efendimizin bir sözü vardır, der ki, “Ben Hazreti Muhammed’in yanında büyüdüm. Ama hayatım boyunca bir kez olsun yüzüne bakamadım.” Bir hadîs-i şerîfte Hazreti Muhammed Efendimiz buyuruyor ki, “Biriniz din kardeşini seviyorsa, ona bildiğini öğretsin.” Cenâb-ı Hakk da Asr sûresinde, “Birbirinize Hakk’ı tavsiye ediniz” buyuruyor. İnsanın değeri ve mânevî güzelliği, onun ilâhî mârifetten elde ettiği değer kadardır. Çirkinliği de bundan mahrûmîyeti yüzündendir. Ne dersiniz Hasan Dede?

Hasan Dede: Bir insan ne kadar güzelliklere bürünürse, onun iç âleminin güzelliği yüzüne vurur. Biri de ne kadar karamsar düşüncelerde olursa, bu kişinin de yüzünde çirkinlikler zuhûra gelir. Bu nedenle üstâdımız Mevlâna, her zaman huzurlu olmamız için bizlere dâima kendimizi güzel düşüncelerde tutmamızı öğütler. Kendini dâima güzel düşüncelerde tutan kişi, bahçesi güllerle, nergislerle, sümbüllerle dolu olan bir eve benzer. O evin sahibi, gecenin hangi vaktinde ışığı uyandırsa, bahçesinde o gülistanı görür. Karamsar düşüncelerde olan kişiler de, bahçesi dikenlerle, akreplerle, yılanlarla dolu olan bir eve benzer. Evin sahibi ışığı yaktığında bahçesinde o çirkinlikleri görür. İnsan düşünceden ibârettir. Bizlere en güzel örnek Hazreti Muhammed Efendimizdir. 

Ne dediniz biraz önce? Hazreti Ali, Peygamber Efendimizin yüzüne bakamazdı, dediniz. Hazreti Ali Efendimiz, Resûlallah’a âşıktı, hayrandı. Hazreti Mevlâna ve Hazreti Şems’in aralarındaki ilâhî aşk gibi. Esâsen, O’nun da cemâli en az Resûlallah kadar nûrluydu. Pembebeyaz yanakları vardı, gözleri de resimlerde gösterildiği gibi siyah değildi, Pîrimiz Mevlâna’nın gözleri gibi elâ renkteydi. Hazreti Muhammed Efendimizin gözleri ise kahverengiydi. Hazreti Hasan’ın da kahverengiydi, ama Hazreti Hüseyin’in gözleri yine elâydı. Ama hepsinde Hazreti Muhammed Efendimizin nûru vardı. Onların cemâllerine bakmak kendinden geçmektir. Bu yüzden filmlerde onların yüzlerini göstermezler, neden? Çünkü onların yüzlerine benzeyen yüz yok kimsede. Onlar tamamen nûrdurlar. 

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…


MERAM’DAN SİLİVRİKAPI’YA HASAN DEDE SOHBETLERİ – 22

HAZRETİ MUHAMMED’İN NÛRU…🌹

Mahmut Efendi: Cenâb-ı Hakk, Âl-i İmrân sûresinin 191. âyetinde, yerin ve göklerin nasıl yaratıldığını düşünmemizi emrediyor. Yerin ve göklerin yaratılmasının sebebi nedir, araştırın diyor. Velîyullah diyor ki, yerin ve göklerin yaratılmasına sebeb, Hazreti Muhammed Efendimizin vücûd-u şerîfleridir. Nitekim bir hadîs-i kudsîde şöyle buyruluyor, “Ey Habîbim, eğer Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım.” Burada hitâb, bütün kâinatı temsîlen Hazreti Fahr-i Âlem’edir. O hâlde, âlemin yaratılma sebebi insandır, insanın yaratılma sebebi de Hakk’ın görünme ve bilinmesidir, çünkü Hakk insanda âşikâr olmuştur. O hâlde bizim kendi hakîkatimizi aramamız bir emri ilâhî değil midir?

Hasan Dede: Cenâb-ı Hakk, bu kâinatı Hazreti Muhammed’in yüzü hürmetine yaratmıştır ve “Sen olmasaydın ben bu âlemi yaratmazdım” demiştir. Allah, bu âlemi Kendisinin bilinmesi için, güzelliklerinin dile gelmesi için yaratmıştır. Hazreti Allah’ı da en güzel dile getiren Hazreti Peygamber Efendimiz olmuştur ve bizlere sunduğu her kelâmı bencilce değil tamamen yokluğa bürünerek dile getirmiştir. Onun dilinden zuhûra gelmiş olan bütün güzellikler Yaratıcının sözleridir. Hazreti Muhammed, Akl- ı Küll’dür. Ve Hazreti Ali Efendimiz olsun, Hazreti Mevlâna olsun ve bütün Pîrân Efendilerimiz de Akl-ı Küll idiler. Bunun mânâsı, onların her zerresinden akıl fışkırmaktadır. Çünkü onlar akıllarını Hazreti Muhammed Efendimizin aklıyla büyütmüşlerdir ve söyledikleri her söz bu sebeple bal şerbet gibidir. Onlar her zaman topluma tebessümlü yüzleriyle ve birleyici sözleriyle çıkmışlardır. Ve insanlara bu şekilde örnek olmuşlardır ki, onların sözleriyle akıllarını büyütmüş olan, onları kendilerine rûh etmiş olan kişilerle dünya durdukça anılmaya devam etsinler. Yani sonuç olarak, başta da söylemiş olduğumuz gibi, insan her şeyden üstün bir varlıktır. İnsan demek kâinat demek, kâinat demek insan demektir. Nûrlu bir insanın cemâli Ay’ı andırır. Gözlerindeki ışık çoğaldığı zaman da, o insan Ay’dan Şems hâline döner. Misâl olarak, Yusuf Aleyhisselâm’ın yüzünün nûru o kadar parlaktı ki, gece yürüdüğü yollardaki evlerde oturan insanlar, onun nûru evlerine yansıma yapsın diye pencerelerini açarlardı. 

Hazreti Mevlâna’mız da buyurur der ki: 

“Hazreti Muhammed’in yüzünün nûru nice Yusuf’un nûruna bedeldir.” 

Yani Yusuf Aleyhisselâm’ın yüzündeki o nûr da, Hazreti Muhammed Efendimizin nûrunun ancak bir yansımasıydı. Hazreti Muhammed Efendimiz, bu kâinatın yaratılışına sebep olan nûrdur. O iki cihanın Güneşidir.

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…


MERAM’DAN SİLİVRİKAPI’YA HASAN DEDE SOHBETLERİ – 21

İNSAN SONSUZLUKTUR…🌹

Mahmut Efendi: Yine Hazreti Mevlâna diyor ki, “Kendi içindeki bilinmeyeni bilmeden, başka hiç kimseyi tanıyamazsın. O insanın esrârını çözmek için tek yol kendi içindeki esrârı çözmektir. Gizli perdelerin arkasında başka perdeler gizlidir. İnsan sonsuzluktur. Kendi içinde ne kadar derine inersen, bütün varoluşta ve ayrıca başka insanlarda da o kadar derine inersin. Çünkü öz birdir, çeperse milyonlarcadır. Beden son derece yanlış kullanılmaktadır. Kendi vücuduna kötü davranıyorsun, bedenin sırrını bilmiyorsun. O yalnızca ten değildir, yalnızca kemik değildir, yalnızca kan değildir. O muhteşem bir organik bütündür, muhteşem bir dinamizmdir. Daha bir çok sırlar vardır. Bu beden daha bir çok bedenin ilk katmanıdır. Bu beden içinde lâtif beden vardır. O beden için zaman ve mekân yoktur. Yakınlık bir boyuttur, diğerinin senin içine girmesine izin vermektir, seni senin gibi görmesine izin vermektir. Bu, bir insanı benliğinin en derin noktasına davet etmek demektir. Yaşadığımız bu modern dünyada yakınlık giderek kayboluyor. Dostluk sadece bir kelime. Neden? Çünkü paylaşılacak bir şeyler yok. İçindeki yoksulluğu kim göstermek ister? İnsanlar rol yapma derdinde. Eğer sen yakın olmaya hazırsan, karşındakine yakın olması için yol açabilirsin. Coşku mânevîdir, içsel bir olgudur. Coşku çılgınlıktır, sadece çılgın insanlar bu bedeli ödeyebilir. Sıradan akıllı insan çok kurnazdır, çok hesapçıdır, çok hilekârdır. O coşkunun bedelini ödeyemez, çünkü onu kontrol edemez. Coşkulu bir insan özgürdür.” Ne buyurursunuz Hasan Dede?

Hasan Dede: Yunus Emre, selâm olsun üzerine, şöyle buyurur, 

“İlim, ilim bilmektir; ilim kendini bilmektir. Sen kendini bilemezsen, bu nice okumaktır. Var hoca, git bin hacca; hacca gitmek hüner değil, bir gönüle girmektir.” 

İnsanlardaki bütün bu sıkıntıların, hüzünlerin nedeni, hep dışa bakıştan, bencil yaşayışlardan kaynaklanıyor. Sevgiler hep dışa sunuluyor, bu yüzden insanlar gamdan, sıkıntıdan, üzüntüden bir türlü kurtulamıyorlar. 

Şöyle misâl vereyim; yediğimiz gıdalar bedene kuvvet verir, güçlendirir. İnsan eğer mânevîyattan uzaksa, bu güç, kuvvet insanı hayvanîyete sürükler. 

Hazreti Mevlâna şöyle der: 

“İnsan kulaktan beslenir, hayvan ağızdan beslenir.” 

Bizler burada sayısız hakîkatler sunuyoruz. Gerek Hazreti Mevlâna’mızdan, gerekse Hazreti Muhammed Efendimizden, onların kimliklerinden, onların güzelliklerinden dil sarfediyoruz. Dinleyenler eğer bu güzellikleri işitip rûhlarına gıda yapmaya çalışırlarsa, iyi birer insan olurlar. Bu güzelliklerin kendilerinde zuhûr etmesi için de yokluğa bürünmeleri gerekmektedir. Eğer insan yokluğa bürünmezse, ikrâr verdiği yere imanını güçlendirmezse, bu kişi ne kadar zâhirî bilgilere sahip olursa olsun, ne kendine bir faydası olur ne de başka birine faydası dokunur. Bu bilgiler ileriye doğru o kişide yük olmaya başlar. Bu nedenle bizler ne kadar Hazreti Muhammed Efendimizi, Pîrimiz Mevlâna’mızı bedenimizde rûh edersek, onların bilgileriyle kendimizi büyütürsek, onların gözüyle çevremize bakmaya çalışırsak, o nispetle topluma ve kendimize faydalı güzel insanlar oluruz. 

Halk arasında, ‘Kalp gözünün kapalı olması’ diye bir tâbir vardır. Bu çok doğru bir sözdür. Neden? Çünkü o kalpte konuk olan dünyadır. Eğer insan dünya ehliyse, o kişinin kalp gözü kördür. Ama sıdk-ı bütün bir imanla, iman ettiği yerde yokluğa bürünürse insan ve kalbinde en güzel yeri Ona verirse, işte o zaman o kişinin gözlerinden seyreden iman ettiği yer olur ve dünya o kişinin gözünde basit bir varlık hâline gelir. Ve artık insan o Sevgili’den bir ân dahî olsun ayrılmak istemez. Fakat genelde insanların bedenleri dünya muhabbetleriyle dolu, bu sebepten dolayı bağdaşamıyoruz. Boşaltalım dünya varlıklarını içimizden, varlık olarak Hazreti Muhammed Efendimizi kalbimize koyalım, bakın o zaman nasıl güzel hâller zuhûr eder bizlerden.

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…


MERAM’DAN SİLİVRİKAPI’YA HASAN DEDE SOHBETLERİ – 20

AHİRET NEDİR?..🌹

Mahmut Efendi: Hazreti Mevlâna, “Bir insan, kendi varlığında bilincin esasını bulunduğunda, ebedîyetin anahtarını bulmuştur” diyor ve şöyle devam ediyor, “Sana bedenini, ona merhametli olmayı, gizemlerine bakmayı öğretmeyen hiçbir eğitim, sana kendi bilincini nasıl bulacağını öğretemiyecektir. Beden bir kapıdır, beden ilk adımdır ve bilinç ile beden konusuna değinmeyen her eğitim kesinlikle yetersizdir, hattâ zararlıdır. Çünkü seni yıkıcılığa götürür. Seni yıkımdan koruyan tek şey içindeki bilincin çiçek açmasıdır. Ve bu sana, yaratmak, dünyada daha çok güzellik, daha çok mutluluk yaratmak için karşı konulmaz bir güdü verir.” Ne dersiniz Hasan Dede?

Hasan Dede: Bizler bizlikte ne kadar kalırsak, o kadar kayıplarda oluruz. Istıraplarda ve hüzünlerde oluruz. Bizler kendimizi ne kadar teslîmiyete bırakırsak, o kadar teslîm olduğumuz yer bizlerde varlığını, güzelliklerini gösterir ve bizlerin mânevî kazançlar elde etmemizi sağlar. Gönül sunulmadığı zaman beden kapısı açılmaz ve güzellikler o bedene yansıma yapmaz. Ne zaman gönül sunulursa, o zaman o kapı açılır, gönül verilen yer o kapıdan girer, vücutta varlığını gösterir, işte o zaman insan huzur içinde olur. 

Mahmut Efendi: Hazreti Mevlâna’nın, Fihî Mâ-Fîh adlı eserinde şöyle bir bölüm geçiyor, “Ekmeleddin dedi ki, ‘Mevlâna’ya aşığım. Yalnız Onun yüzünü görmek istiyorum. Âhiret hiç aklıma gelmiyor zaten. Bu düşünceler bu kuruntular olmaksızın yalnız Mevlâna ile uzlaşmışım. Onun cemâliyle huzura kavuşuyorum. Onu görünce yâhut Onun hayalini düşününce tatlar buluyorum.’ Cenâb-ı Mevlâna buyurdu ki, ‘Âhiret aklına gelmiyor amma, bütün bunlar bu sevgide gizli, bu sevginin içinde. Halîfenin kapısında güzel bir oyuncu kız çalpara çalıyor, oynuyordu. Halîfe, sanatın ellerindedir, dedi. Kız, ayaklarımda, ey Tanrı Elçisinin halîfesi, dedi, ellerimdeki güzellikte ayaklarımın güzelliği de gizli, onun için ellerim güzel. Mürid, âhireti etraflıca hatırlamaz amma, şeyhi görmekle âhiretin tadını, şeyhten ayrılmakla âhiret korkusunu duyar. Bütün âhiret ahvâli bunda gizlidir.” Siz ne buyurursunuz Hasan Dede?

Hasan Dede: Cenab-ı Mevlâna’mız, selâm olsun üzerine, şöyle der, 

“Mahşeri görmek istersen gündüze bak, âhireti görmek istersen geceye bak. Âşığa ne mahşer gerek, ne âhiret. Ancak Sevgilisi gerek.” 

Mürid yüzünü şeyhinden çekmezse, rûhunda onu rûh ederse, zaten aradığını bulmuştur, âhiret aklına bile gelmez. Sevgilisi olmadıkça âşık âhireti ne yapsın. Mahşer de, zaten ismi üstünde, bir kalabalıktan ibâret. Sabah insan kalkıyor yola koyuluyor, yollar dolu, duraklar dolu, kimsede hâl hatır sormak, selâmlaşmak yok, hep dünyalık peşinde koşuluyor, işte size mahşer. Âhiret ise gece, kimse kalmamış artık, herkes dinlenmeye çekilmiş. Şimdi gönlünde kim varsa onunla konuşmak zamanı. Ama bir bakıyorsun çoğu insan âhireti de mahvetmiş, dünyayı oraya da taşımış, hiç huzur yok.

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…


MERAM’DAN SİLİVRİKAPI’YA HASAN DEDE SOHBETLERİ – 19/2

DÜNYA BİR MAHPUSHÂNE Mİ?..🌹 

Hasan Dede: İşte bu nedenle bu yol, insanlık yoludur. Saflık ister, temizlik ister, uyanıklık değil.. Biri çok uyanıktır ama, bil ki o gerçekte çok aptaldır. Bir Uyku Dede vardır, türbesi Sümbül Efendi’nin yanındadır. Gözleri hep kapalı tefekkürde dururmuş, halk onun için, bu zât her zaman uykuda, derlermiş. O öyle görünüyor ama, herkesin hâlini dakikada söylermiş. Uykuda görünüyor ama gönül gözü açık, cihanı almış eline her şeyi görüyor. İnsan olandan hiçbir şey gizlenmez. 

Pîrimiz Cenâb-ı Mevlâna buyurur der ki: 

“Ey yolcu, çalış her zerren göz olsun, çalış her zerren kulak olsun.” 

İnsanın her zerresi göz olursa, ondan artık birşey gizlenmez, güneşten de üstündür. İnsanın her zerresi kulak olursa, o da artık her şeyden haberdârdır, her şeyi işitir. Çünkü artık Hakk ile Hakk olmuştur, Hakk’tan da hiçbir şey gizli değildir. Ama malesef toplumun çoğunluğu saflığı bırakmış, dünyayı gönüllerine koymuş, evlâd konulmuş, hanım konulmuş, para konulmuş, mal mülk konulmuş, at araba konulmuş.. sonra da diyor ki, ben bilirim.. Yok öyle şey, sen gönlüne dünyayı koymuşsun, Hakk’ı koymamışsın, gönlünde Hakk’tan başka her şey var, sen hiçbir şey bilemezsin. Zengin görünüyorsun ama aslında fakirsin, kayıplardasın. Gözlerin açık ama, nefsine ait olan şeyleri görüyorsun. Kulakların işitiyor ama, hep nefsine ait olan şeyleri duyuyorsun. Hakk’ın muhabbetine kulağını uzatmıyorsun. Hakk’ın güzelliklerine göz yönlenmemiş. 

Ne güzel diyor yüce Mevlâna: 

“Bu dünya benim yerim değil, burası bir mahpushâne. Ben bir kaç mahpusu kurtarmak için geldim.” 

Bakın demiyor, bütün dünyayı kurtarmaya geldim, ancak üç beş mahpusu kurtarmaya geldim, diyor. Kim kulak verecek, gönül verecek, onlar kurtulacak. 

Bakın Hazreti Mevlâna, bir gece yarısı bir değirmenin yanından geçiyor, bakıyor değirmen nasıl buğdayı değirmen taşının altında eziyor un hâline getiriyor, kaldırıyor ellerini, “Yâ Rab” diyor, “Beni de bir buğday hâline getirdin, dünyayı da bir değirmen taşı yaptın, ezip duruyorsun, benden ne istiyorsun?” 

Allah’tan nidâ geliyor, “Ey benim Efendim! Sen değirmen taşının altındaki buğdayı hangi ışıkla gördün bu gece karanlığında?” 

Hazreti Mevlâna diyor, “Yâ Rab, Ay’ın ışığıyla gördüm.” 

Allah’tan yine bir nidâ geliyor, “Pekâlâ, ışık girmiş değirmen taşının altına, acaba o taş o ışığa bir zarar veriyor mu? Sen de benim ışığımsın, zarar görecek bir varlık varsa, o da nefsindir.” 

Yüce Mevlâna buyurur der ki:

“Beri gel beri, daha beri daha beri,

Ben senim, sen bensin,

Biz bir top inciydik, bir baştık, bir akıldık,

Bu şaşılık niye?

Hiç aydın aydınlıktan kaçar mı?

Gel…”

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…



MERAM’DAN SİLİVRİKAPI’YA HASAN DEDE SOHBETLERİ – 19/1

GÖNLÜ TEMİZLEMEK…🌹

Mahmut Efendi: Hasan Dede, deniyor ki, bir insanın yetişmesi için, zihnindeki o güne kadar olan bütün hafızasını silmesi gereklidir. Bilgi ve alışkanlıklar silinmeli, fakat zihin boş kalınca tekrar çerçöple dolmaya başlar, onun için zihnin boşalırken, diğer yandan mânevî kaynağından kişiliğini görüp, bulması gerekir. İnsanın öz varlığı ortaya çıkarsa, Hazreti Şems’in dediği gibi, “Mevlâna, rûhunun temizliğinden sarhoştu”, Hazreti Mevlâna da bir kasîdesinde buyuruyor ki, “Boş düşüncelerimiz, endişelerimiz bizim mânevî zevkimizin rûhunu, neşemizin boynunu kırmaktadır. Ey Hakk yoluna düşen kişi, gaflet uykusundan uyan. Yâ Rabbi, şu bizim uykuya dalanlarımıza bir davulcu gönder, olup gidenler derler ki, boşyere gamlar yemiş durmuşuz.” Siz bu konuda ne buyurursunuz?

Hasan Dede: Cenâb-ı Mevlâna’mız der ki, selâm olsun üzerine: “Ey oğul, bana evlâd olarak gelmeye kalktığın zaman, temiz bir kağıt gibi gel. O kağıtta hiç bir yazı olmasın. O kağıda ben seni yazacağım.” 

Bu sözlerinde Hazreti Mevlâna şunu demek istiyor, mâdem ki buraya gelmeden önce sıkıntıların üzüntülerin vardı, hiçbir türlü huzur ve neşe bulamadın, namaz kılıyorsun oruç tutuyorsun, ama bu sıkıntı ve hüzünler yine sende tecellî ediyor. Şimdi artık buraya geldiğinde sana şimdiye kadar sıkıntılar vermiş olan o aklını bırakacaksın. Aklını burayla büyütmeye çalışacaksın. Gönlünde mala, mülke, dünyevî her şeye karşı ne sevgi beslemişsen, onları da gönlünden sileceksin. Gönlünü, iç âlemini, kalbini temizleyeceksin ve gönlünü tamamen buraya vereceksin. Kafandaki şimdiye kadar olan bütün boş bilgileri bırakıp, burada sana sunulan bilgilerle kendini yetiştirmeye başladın mı, sen yarınların çok güzel bir insanı olursun. Çünkü bize en büyük ayna Hazreti Şems ile Hazreti Mevlâna’daki buluşmadır. 

Hazreti Şems, Cenâb-ı Mevlâna’ya şöyle seslenmiştir: 

“Bihamdülillah,

Aldı fikrimi Zikrullah.

Küll isen safî, eğer isen sûfî,

Açılır sana bir kapı,

Âyân olur Cemâlullah.

Bu tevhîdden maksat,

Murada ermektir.

Görünen kendi Zât’ıdır,

Sanma gayrullah.

Şems-i Tebriz bunu bilir,

Ehâd kalmaz fenâ bulur,

Bütün bu âlem küllî mahvolur,

Yine bâkî Allah kalır..”

Hazreti Şems, bunları ne zaman dile getirdi, Mevlâna başını secdeye vurdu. Hanımından gönlünü çekti, evlâtlarından gönlünü çekti, ilminden gönlünü çekti, bunların hepsini kendine engel gördü. Bakın ne diyor Hazreti Şems, “Küll isen safî”, ne demektir bu; misâl olarak, mangalda ateş vardır ya, o mangalda bir kıvılcım dahî olmasını istemiyorum, o kıvılcım bile kül hâline gelsin, o kıvılcım kadar bir yere bir muhabbetin olmasın senin, eğer olursa, o bir tek kıvılcım senin varmak istediğin yere ulaşmana engel olur. Artık yeniden doğuyorsun, bundan sonra annen de baban da O senin, peygamberin de O senin, Allah’ın da O senin, Sevgilin de O senin. Yolcu kendini bu şekilde yola koymalı ki varmak istediği o yere ulaşabilsin. Yolcu temizlendiğinde bakacak görecek ki, ne yüzlerle gelecek O… Allah’tır süsleyen bu âlemi, bir bakarsın, girmiş bir hırka içine, sakal da bırakmış gizlemiş kendini; bütün güzellikler, bütün güzel yüzler O’nunla donatılmış, O bir açsa yüzünü yer gök yerinden oynar, Hazreti Şems-i Tebrizî’nin buyurduğu gibi; nîzam bozulur, bütün âlem mahvolur gider…

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…


MERAM’DAN SİLİVRİKAPI’YA HASAN DEDE SOHBETLERİ – 18

İNSANIN HAKÎKATİ…🌹

Mahmut Efendi: Hasan Dede, Cenâb-ı Mevlâna Hazretleri (Tîn Sûresi) Vettîni Vezzeytûni sûresindeki “Biz insanı en güzel şekilde yarattık” âyetini yorumlarken şöyle buyuruyor: “Şunu iyi bil ki en değerli inci candır. İnsan değer bakımından arştan bile üstündür. İnsan, hayale ve düşünceye sığmayacak kadar büyüktür. Bu paha biçilmez olan insanın değerini ve hakîkatini söylesem ben de yanarım, bütün dünya da yanar. İnsan sûreti yaradılış itibâriyle dünyanın çok küçük bir parçasıdır, eti ve kemiği ile diğer varlıklar gibidir, fakat sıfat ve mezîyet bakımından onu dünyanın aslı bil. Ben insanı kıyâmete kadar anlatsam yine de bitiremem. İnsan dünyanın sırlarını ihtivâ eden bir kitap gibidir, insan da o kitabın baş yazısı. Ne dediğimi düşün ve bu mesleyi iyi anla.” Yani demek ki âlem insanın aynı, Hakk’ın aynı. Ama insan bunu fark edemiyor. Siz bu konuda ne buyurursunuz?

Hasan Dede: Hazreti Mevlâna, insan bedenini bir sandığa benzetir. Daha bu sandık açılmadığı ve kişi iç âleminde kaldığı için devamlı ıstıraptadır. İnsan, sevgisini, muhabbetini, aşkını yüce bir yere sunarsa, o kişide artık kendi kişiliği kalmaz ve sevgisini, muhabbetini ve aşkını sunduğu yer artık onda varlığını gösterir. Yaşadığımız bu âlem, insan yanında çok cüzî bir varlıktır. Ama bunu dille ne kadar anlatmaya kalksak da, yine kişinin aklının aldığı nisbette bilgi sunabiliriz. 

Şöyle anlatmaya çalışalım; dünya ilk yaratıldğında kaba bir hâldeydi. Eğer bu kaba hâliyle kalmış olsaydı, insanlar ilkel bir şekilde yaşamlarını sürdürmek zorunda kalacaklardı. Fakat Allah, dünyayı yarattı ve sonra bütün varlıkları yarattı, en son insanı yarattı, insanda kendini yarattı. Ve baktığınızda misâl olarak, insanın bir düşüncesinden bir gökdelen çıkabiliyor. 50 kat, belki 100 kat bir gökdelen, yani nerdeyse bir gökdelene bir kasaba sığıyor. Fakat sonuçta insandan çıktı bu mimari. Belki 5 ay belki de 6 ay sonra bitirip orada dolaştığında gökdelenin içinde ufacık bir zerre gibi kaldı. Sûreten o gökdelenin kapısını bile içine alamaz insan, ama aslında onun düşüncesinin, aklının ürünüdür o gökdelen. Demek oluyor ki, insan tamamen düşünceden ibârettir. Bir insan huzurlu olmak isterse en başta şunu düşünmesi lâzım; en büyük akıl sahibi Hazreti Muhammed’dir, Onu bulmak için de Mürşidiyle yola koyulması ve orayla aklını büyütmesi gereklidir. Yolcuya ondan sonra çok şeyler sunulur, fakat yolcu bunları ancak Mürşidiyle paylaşır. Neden? Çünkü bunlar herkese anlatılacak şeyler değildir, anlatmaya kalkışılırsa insanların akılları almaz. Bu yüzden Hazreti Mevlâna, “Ben insanı anlatmaya kalksam kıyâmete kadar anlatamam” buyuruyor. Ancak anlayan biri çıkarsa o zaman konuşulur, muhabbet olur. Hazreti Mevlâna ve Hazreti Şems gibi, onlar birer mânevî denizdiler. Hazreti Resûlallah ve Hazreti Ali gibi, Resûlallah binbir sırrın anahtarını Hazreti Ali’ye vermiştir ve Onu bütün Velîlerin başı kılmıştır. Hepsinin Şâh’ı Hazreti Ali Efendimizdir. 

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…