MERAM’DAN SİLİVRİKAPI’YA HASAN DEDE SOHBETLERİ – 19/2

DÜNYA BİR MAHPUSHÂNE Mİ?..🌹 

Hasan Dede: İşte bu nedenle bu yol, insanlık yoludur. Saflık ister, temizlik ister, uyanıklık değil.. Biri çok uyanıktır ama, bil ki o gerçekte çok aptaldır. Bir Uyku Dede vardır, türbesi Sümbül Efendi’nin yanındadır. Gözleri hep kapalı tefekkürde dururmuş, halk onun için, bu zât her zaman uykuda, derlermiş. O öyle görünüyor ama, herkesin hâlini dakikada söylermiş. Uykuda görünüyor ama gönül gözü açık, cihanı almış eline her şeyi görüyor. İnsan olandan hiçbir şey gizlenmez. 

Pîrimiz Cenâb-ı Mevlâna buyurur der ki: 

“Ey yolcu, çalış her zerren göz olsun, çalış her zerren kulak olsun.” 

İnsanın her zerresi göz olursa, ondan artık birşey gizlenmez, güneşten de üstündür. İnsanın her zerresi kulak olursa, o da artık her şeyden haberdârdır, her şeyi işitir. Çünkü artık Hakk ile Hakk olmuştur, Hakk’tan da hiçbir şey gizli değildir. Ama malesef toplumun çoğunluğu saflığı bırakmış, dünyayı gönüllerine koymuş, evlâd konulmuş, hanım konulmuş, para konulmuş, mal mülk konulmuş, at araba konulmuş.. sonra da diyor ki, ben bilirim.. Yok öyle şey, sen gönlüne dünyayı koymuşsun, Hakk’ı koymamışsın, gönlünde Hakk’tan başka her şey var, sen hiçbir şey bilemezsin. Zengin görünüyorsun ama aslında fakirsin, kayıplardasın. Gözlerin açık ama, nefsine ait olan şeyleri görüyorsun. Kulakların işitiyor ama, hep nefsine ait olan şeyleri duyuyorsun. Hakk’ın muhabbetine kulağını uzatmıyorsun. Hakk’ın güzelliklerine göz yönlenmemiş. 

Ne güzel diyor yüce Mevlâna: 

“Bu dünya benim yerim değil, burası bir mahpushâne. Ben bir kaç mahpusu kurtarmak için geldim.” 

Bakın demiyor, bütün dünyayı kurtarmaya geldim, ancak üç beş mahpusu kurtarmaya geldim, diyor. Kim kulak verecek, gönül verecek, onlar kurtulacak. 

Bakın Hazreti Mevlâna, bir gece yarısı bir değirmenin yanından geçiyor, bakıyor değirmen nasıl buğdayı değirmen taşının altında eziyor un hâline getiriyor, kaldırıyor ellerini, “Yâ Rab” diyor, “Beni de bir buğday hâline getirdin, dünyayı da bir değirmen taşı yaptın, ezip duruyorsun, benden ne istiyorsun?” 

Allah’tan nidâ geliyor, “Ey benim Efendim! Sen değirmen taşının altındaki buğdayı hangi ışıkla gördün bu gece karanlığında?” 

Hazreti Mevlâna diyor, “Yâ Rab, Ay’ın ışığıyla gördüm.” 

Allah’tan yine bir nidâ geliyor, “Pekâlâ, ışık girmiş değirmen taşının altına, acaba o taş o ışığa bir zarar veriyor mu? Sen de benim ışığımsın, zarar görecek bir varlık varsa, o da nefsindir.” 

Yüce Mevlâna buyurur der ki:

“Beri gel beri, daha beri daha beri,

Ben senim, sen bensin,

Biz bir top inciydik, bir baştık, bir akıldık,

Bu şaşılık niye?

Hiç aydın aydınlıktan kaçar mı?

Gel…”

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…



00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.