
Hasan Dede, sizinle yaptığımız sohbetlerde aşktan bahsettiğimiz zaman, sizin derinliklerinizdeki zevkler ortaya çıkıyor ve geçmiş ile gelecek bir oluyor. Var olan tek zaman şimdiki zaman oluyor. Aşkın derinliklerinden söz ediyorsunuz. Peki o halde; bu kainatın sırları iki kişinin soru cevap şeklindeki bir aşk diyaloguyla ortaya çıkar; yani bir mürid mürşidiyle böyle bir sohbete girerse perdesi kalkar. Aksi takdirde perdeler kalkmaz, diyebilir miyiz?
Evet, aynen öyledir. Bakın Şems-i Tebrizi şöyle der: “Hazreti Mevlana’nın konuştuğu sohbetlere kanmayın. Ona daha derinden kazmayı vurun. Onda öyle akılların almayacağı güzellikler vardır ki, onları duysanız hem siz kendinizden geçersiniz, hem de çevrenize ışık doğar.” Bizlerin de burada yaptığımız sohbetlerde, hem sizler güzellikler elde ediyorsunuz, hem de aynı zamanda bizler bu güzelliklerden faydalanıyoruz. Çünkü bizler buraya hazırlıklı gelmiyoruz, gönlümüze ne doğarsa ona göre konuşuyoruz.
“Ey oğul! O Allah eri, kendinden ayrılmış Hakk’a ulaşmıştır. Ondan, dinin tatlı suyu kaynayıp durmaktadır. İstekliler o sudan hayat bulurlar, gelişirler, yetişirler. Allah erinden başkasını kuru kumsal bil ki o kumsal, her zaman senin ömür suyunu içer, mahveder. Hakim olan erden hikmet iste ki onunla görücü, bilici olasın. Hikmet arayan hikmet kaynağı olur, tahsilden ve sebeplere teşebbüsten kurtulur. Bilgileri hıfzeden levh, bir Levh-i Mahfuz olur; aklı ruhtan nasiplenir, feyz alır.” (Mesnevi, I/1062)
Bakın bir gün Hüdavendigar Mevlana’nın huzuruna geliyorlar ve diyorlar ki: “Ya Mevlana, bugün sohbete Hünkar ile veziri gelecekler, acaba onlara göre bir sohbet açar mısın?” İşte Hazreti Mevlana onlara şu cevabı veriyor: “Efendiler! Sohbet bana ait değildir, sohbet yolcuya aittir. Benim ağzımdan dile gelen Cenab-ı Hakk’ın ilhamıdır.”
“Kalıbın, cesedin mektuptur, ona dikkat et, padişaha layık mı, değil mi? Bir anla da sonra gönder! Bir bucağa git, mektubu aç, oku… bak bakalım, içindeki sözler, padişahlara layık olan sözler mi? Layık değilse o mektubu yırt, çaresine bak, başka bir mektup yaz! Fakat ten mektubunu açmayı kolay sanma. Yoksa herkes gönül sırlarını apaçık görürdü! Bu mektubu açmak ne güçtür, ne sarptır! Erlerin işidir bu, çocuk işi değil! Hepimiz, fihriste kani olmuş kalmışız… çünkü heva ve hevese, hırsa bulaşmışız! Halbuki o fihrist, ona baksınlar da metni de öyle sansınlar diye halka bir tuzaktır. Mektubu aç, bu sözden baş çevirme! Allah, doğruyu daha iyi bilir!” (Mesnevi, IV/1564)
Bizim bütün davamız; her zaman dile getirdiğimiz gibi, Peygamberlerin, Velilerin, Mürşid-i Kamil’lerin bu aleme gelmelerindeki maksatları, makam sahibi olmak için değil, bilakis sadece cemaatlerinin rızasını almak için, Allah’ın rızasını almak için gelmiş olmalarıdır. Çünkü sizler, Hakk’sınız. Burada hepimiz biriz ve Hakk’tan söz ediyoruz. Eğer sizlere bir şeyler verebiliyorsak, o zaman bizden bahtiyarı yok…