AŞK VE İMAN – 12

Makalat’ta, “Aç kalmış birini arıyorum, susamış bir insan arıyorum” diye buyuran Hazreti Şems der ki: “Berrak ve temiz su, iyilik ve cömertlikle susamış insan arar.”

Yine Makalat’ta bir bilginden bahseden Hazreti Şems, onun şu hâlini bizlere anlatır:

“Bilginin biri, bir gün uykudan uyandı. Eşya, kitap her nesi varsa attı. İnliyor, ağlıyor ve şöyle söylüyordu: Ömrümüzü tüketip, Tanrı kitabını arkamızda bıraktık.”

Hazreti Şems, bilginin “Tanrı kitabı” demesindeki maksadı bizlere şöyle izah eder: 

“Bilginin burada, Tanrı kitabı, demekten maksadı Kur’ân değildir. Yol gösteren adam, yâni mürşittir. Tanrı kitabı odur, âyet odur, sûre odur. O âyet içinde âyetler vardır. Bu açık Kur’ân’da, bu apaçık kitapta neler yok…”

Hazreti Mevlâna, Fihî Mâ-Fîh’de Mecnûn’un zamanından bahsederek der ki: 

“Mecnûn’un devrinde güzeller vardı ve onlar Leylâ’dan daha güzeldi. Fakat Mecnûn bunlara sevgi göstermemişti. Ona; Leylâ’dan daha güzelleri var, sana bunları getirelim, dediler. O; ben Leylâ’yı dış güzelliği ve görünüşü bakımından sevmiyorum. O, görünüşten ibaret değildir. Leylâ benim elimde kadeh gibidir. Ben o kadehten şarap içiyorum ve bu şaraba aşığım. Sizin gözünüz sadece kadehte, içindeki şaraptan haberiniz yoktur, dedi.”

“Şarabı kadehten anlamak için aşk ve şevk lâzım” diye buyuran Hazreti Mevlâna şöyle örnek verir:

“On gündür bir şey yememiş bir açla, günde beş öğün yemek yiyen bir tok, her ikisi de ekmeğe bakarlar; tok olan ekmeğin dışını ve şeklini, aç olan ise canını, özünü görür. Çünkü bu ekmek kadeh, onun tadı ise kadehteki şarap gibidir. Bu şarap ancak iştah ve şevk gözüyle görülebilir. Bunun için sen de kendinde bir şevk ve iştah meydana getir ki, sadece dışı gören bir insan olmayıp, bu âlemde her zaman sevgiliyi göresin.”

Kasîde:

“Seher vakti içtiğin şarap, sana tesir etmediyse, ben sana başka türlü bir şarap vereyim; onu iç. Benim şarabım gerçekten de acayip bir şaraptır. Bir kıyâmet gibidir. İnsanı diriltir. 

Daha ilk kadehi içer içmez, nereleri gezersin? Neler görürsün? Neler.. İkinci kadehten Allah’a sığınırız. Üçüncü kadehi içince ne olacağını söyleyemem. 

Ne gam kalır, ne iş güç kalır. Herkes yerlere yıkılır, ondan sonra da sizi alırlar, nereye çeker götürürler, Allah bilir! 

Sen kokuya, renge takılıp kalmışsın. Onların esiri olmuşsun; taşa, taştaki resme benziyorsun Şu taşın kalbinden, kaynak suyu gibi kayna da, fışkırarak çık. 

Hele ey kerem sahibi sakî! O kırmızı şarabı sun da öyle bir hâle geleyim ki, çekinmeden korkmadan senden, senin güzelliğinden bahsedeyim. 

O büyük kadehi bana, kendi kuluna sun da, onun mahmurluğuyla nasıl başımı, yukarılara daldırmışım, seyret!..”

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.