FİHÎ MÂ-FÎH’DEN SOHBETLER – 9

Hüdâvendigâr’ı Görmek…

Birisi, Hüdâvendigâr’ı görmeyi dilemekteyim, deyip duruyor, kapıda bekliyordu.

Mevlâna buyurdu ki: Hüdâvendigâr’ı şu anda, gerçek olarak göremez. Çünkü onun Hüdâvendigâr’ı görsem diye görmeyi arzuladığı şey, Hüdâvendigâr’ın yüzündeki örtüdür; bu anda Hüdâvendigâr’ı örtüsüz göremez. 

Halkın babaya, anaya, kardeşe, dostlara, göklere, yerlere, bağlara, bahçelere, sayvanlara bilgilere, ibâdetlere, yiyeceklere, içeceklere, hâsılı bu çeşit şeylere duyduğu istek, beslediği sevgi onları benimseyip esirgeyiş de buna benzer. Hepsi de Tanrı’yı özler, onu ister. 

Bu şeylerin hepsi de örtüdür. Bu dünyadan geçtilerde o padişahı örtüsüz gördüler mi bilirler anlarlar ki onların hepsi de perdeymiş, yüze tutulan örtüymüş; diledikleri, gerçekte o bir tek şeymiş. İşte o vakit bütün güçlükler çözülür, gönüllerindeki bütün soruların, cevabını işitirler; herşey açığa çıkar. 

Tanrı’nın cevabı her müşkülü teker teker, ayrı ayrı cevaplandırmayı da gerektirmez. Bir cevapla bütün sorular, bir uğurdan bilinir, müşkül çözülür gider. 

Hani kışın, herkes, elbisesine bürünür, kürkünü giyer, bir tandır başına çöker. Emekliye sürüne soğuktan bir bucağa girer, sığınır ya. Ağaç, ot, daha başka bütün bitkiler de soğuktan meyvesiz, yapraksız kalırlar; soğuk, bir zarar vermesin diye varlarını yoklarını içlerine çeker, gizlerler. Bahar görünüp de cevaplarını verince, onların ölümü-dirime, bitkiye ait çeşitli soruları bir uğurdan cevaplandırılmış olur, müşkülleri hallolur gider. Hepsi de baş çıkarırlar, o belâ neden gerekmiş, anlarlar, bilirler. 

Ulu Tanrı bu örtüleri, bir iş için yaratmıştır. Tanrı’nın yüzü, örtüsüz görünseydi biz ona dayanamazdık, faydalanamazdık da; örtüler yüzünden yardım görmedeyiz, faydalanmadayız. 

Şu güneşi görüyorsun ya, hani onun ışığıyla yol yürüyoruz, görüyoruz, iyiyi kötüden ayırdediyoruz; onunla ısınıyoruz; ağaçlar, bağlar bahçeler meyve veriyor; ham meyveler, ekşi, acı meyveler, onun ısısıyla oluyor, olgunlaşıyor, tatlılaşıyor; altın, gümüş, lâl, yakut mâdenleri, onun tesiriyle oluyor, türlü sebeplerle bunca faydalar veren şu güneş, daha yakına gelse hiç bir fayda vermez; hattâ bütün dünya, bütün halk yanar gider, birşeycik kalmaz. 

Ulu Tanrı dağa, örtüyle perdeyle görününce dağı, ağaçlarla, güllerle, yeşilliklerle dolduruyor,süslenmiş bezenmiş bir hâle sokuyor; fakat örtüsüz perdesiz göründü mü, onu alt üst ediyor, zerre zerre parçalayıp gidiyor. “Rabbi, dağa göründü mü onu paramparça etti.”

Kasîde:

“Birisi sana; ‘Güneş nasıldır?’ diye sorarsa, ona yüzünü göster de; ‘Tıpkı böyledir!’ de! Eğer sana ay’dan bahsederse, damın üstüne çık, ona seslen; ‘Tıpkı böyledir!’ de! 

Kim peri kızı görmek isterse, ona yüzünü göster; miskten bahsederse, saçlarını çöz; ‘İşte böyledir!’ de! 

Kim sana; ‘Acaba ay bulutların içinden nasıl sıyrılır çıkar?’ diye sorarsa, kaftanının düğmelerini birer birer, yavaşça çöz, ona kendini göster de; ‘Tıpkı böyle çıkar!’ de! 

Birisi sana; ‘Acaba Hazreti İsa ölüyü nasıl diriltti?’ diye sorarsa, dudaklarını uzatıp onun önünde bize bir öpücük ver ve; ‘İşte böyle diriltti!’ de! 

Kim; ‘Acaba aşk şehidi nasıl olur?’ diye sorarsa, ona bizi, bizim canımızı göster ve; ‘Tıpkı böyle olur!’ de! 

‘Can bedenden ayrıldıktan sonra nasıl olur da geri gelir ve tekrar bedene girer!’ inancını inkâr edenlere karşı, gel, evimize gir de; ‘İşte böyle olur’ diye göster! 

Her nerede olursa olsun, bir aşk feryâdı duyarsanız, Allah hakkı için biliniz ki, o feryâd bizim hikâyemizdir, bizim feryâdımızdır! ‘Bizim feryâdımız, işte böyledir!’ demektir! 

Dostun vuslat sırrını seher rüzgârından başka kimseye açmadım, söylemedim! Seher rüzgârı da, kendi sırrının sâfâsı yüzünden; ‘Evet’ dedi; ‘Tıpkı böyledir!’..”

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.