HAZRETİ MEVLÂNA’DA GÖNÜL VE MÂNÂ – 2

Hazreti Şems, gönül ehli erenlerin sözlerinin ardındaki mânâyı anlamanın önemine dikkat çeker ve der ki:

“Gönül ehli erenlerin sözleri hoştur. Bunlar, belki öğretmek için konuşmazlar, ama o sözlerden çok şeyler öğrenmek mümkündür.”

Öğrenmemize engel olan sadece dikkat eksikliği midir? Esenliğe ulaşmamıza engel nedir? Mânâlarla dolu Makalât’ta kendi bilgisi ve hüneriyle dolu olan bir insan, içi acı su ile dolu bir testiye benzetilir:

“O insana, içindeki o acı suyu dök de, seni bu tatlı ve temiz su ile dolduralım derler. O can bağışlayan suyun bir damlası bile insanın yanaklarını kızartır, sağlık, esenlik verir. Ne gibi hastalık izleri varsa hepsini giderir. Fakat su ile dolu bir midenin, tekrar serin su içmek için iştahı olabilir mi? Kendi benliği ile dolu olan insandaki benlik duygusu da onun yüzüne ve gözüne yüz türlü perde çekmiştir.”

Hazreti Şems, Hazreti Pîr’in şu sözlerini aktarırken, onun mânevî bakışından da bir misâl verir. Hazreti Mevlâna sözleriyle nasıl bir mânâ bakışında olduğunu açıklar:

“Senin avucunda ağaçlar, bağlar, bahçeler görüyorum. Cana can katan deryâ gibi geniş, berrak su görüyorum. Öyle ağaçlar var ki, kökleri çok derinde, demiyorum; ama dalları sidretü’l-müntehâ’yı geçmiş; gölgeleri, yeşillikleri pek hoş. Bunu onlar göremiyorlar.”

Anlatırlar ki; Sultan Mahmud, havada uçan Hümâ (devlet) kuşu görmüştü. Hemen emir verdi; “Bütün ordu yürüsün! Belki o sizin üstünüze konar ve sizin olur” dedi. 

Herkes sağa sola koşmaya başladı. O sırada, Ayâz gözden kaybolmuştu.

Sultan sordu; “Ayâz’ım gitmedi mi? Belki Hümâ kuşunun gölgesi onun da üzerine düşer.”

Etrafına bakınırken, Ayâz’ın sırtı boş duran atını gördü, bir inilti işitti. Bir de ne görsün; Ayâz atının altında, hem başı açık, hem de feryâd ediyor.

Sultan sordu; “Sen ne yapıyorsun orada? Niçin Hümâ kuşunun gölgesini aramaya gitmedin?”

Ayâz şu karşılığı verdi; “Benim Hümâ kuşum sensin, aradığım gölge de senin gölgendir. Nasıl olur da şimdi seni bırakır onu ararım?”

Sultan Mahmud onu şefkatle kucakladı. Her ikisinin gölgesi birbirine karıştı. Öyle ki, nice bin Hümâ kuşu onun gölgesine erişemedi.”

Kasîde:

“Ey güzelliği yüzünden aynaya sık sık bakan sevgili; aynaya böyle sık sık bakmayasın diye, istiyorum ki, aynan yansın yakılsın da, artık işe yaramaz olsun.

Benim canım, aşk denizinden ateş gibi bir su içti. Bu yüzden, benim can kadehimde su bile ateşe döndü, ateş oldu.

Onun nergis gibi güzel bakışları ile ayna gülbahçesi hâline gelince, can ve gönül ona hased ettiler de, yakıcı ateş kesildiler.

Ben, varlığımdan geçtim, kayboldum; sen, eğer onu bulabilirsen, benim selâmımı söyle de, ona de ki: ‘Nasılsın, hoş musun; eski hâlinden daha da hoş musun?’

Eğer sen, benden kaçıp kaybolan beni bulabilirsen, ben’e de ki: ‘Ben peri gibi âvâre oldum, gizlendim!’

Dostum! Ben sarhoş değilim; aklım da başımdan gitmedi! Onun o sihirli bakışı, benim canımı büyüledi, beni de büyücü yaptı. 

Senin aklın başında ise, ona bir bak da anla ki, sevgilim o iş yanlış değildir, doğrudur.”

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.