HAZRETİ MEVLÂNA’DA NEFS VE İNSAN – 4

Mesnevî-i Şerîf’te Hazreti Mevlâna der ki:

“Dışarıdaki düşmanı öldürdük; içimizde ondan beter bir hâsım var. Bunu öldürmek aklın, fikrin işi değil. İçerideki arslan; öyle tavşan maskarası olmaz. Cehennem, bu nefstir; cehennem, bir ejderhâdır ki harâreti denizlerle eksilmez. Yedi denizi içer de yine kocakarıya benzeyen nefsin harâreti ve coşkunluğu azalmaz. Taşlar, taş yürekli inkârcılar, ağlayıp inleyerek, mahcûb bir hâlde cehenneme girerler. Hakk’tan onlara şu sesleniş gelmedikçe bu kadar azâba da kanaat etmez.

‘Doydun mu?’ denir. O, kurt veya sırtlan gibi ‘Hayır, doymadım’ der. İşte sana ateş, işte sana harâret!”

Hazreti Mevlâna, nefsi doymayan bir varlık olarak tanıtır. O doyumsuzdur. Yine Mesnevî’de der ki:

“Bütün bir âlemi, bir lokma edip yutar da yine midesi ‘Daha fazla yok mu?’ diye bağırır. Nihâyet Hakk, onun üstüne lâmekân âleminden ayağını koyar da işte o vakit derhâl sakinleşir. Bizim nefsimiz de cehennemin bir parçasıdır. Onun için cüzîler dâima küllün tabîatındadır. Nefsi öldürecek ayak da ancak Hakk’ın ayağıdır.”

Hakîkatte insanın bu kadar büyük bir düşmanının olması, insanın değerinin de ne kadar yüce olduğunun bir göstergesidir. İnsanda gizli bir öz vardır. Fihî Mâ-Fîh’de Hazreti Mevlâna bunu şöyle açıklar:

“İnsanın nefsinde bir şey vardır ki, hayvanlarda, canavarlarda bile yoktur, derler ya; bu söz, insan onlardan beterdir, demek değildir. Bu söz şu yüzden söylenmiştir: İnsanda gizli bir öz vardır; ona karşılık bu kötü huy, nefsin şu kötülüğü, şu fenâlıklar, o öze perde olmuştur.

İnci, mücevher; ne kadar değerli, ne kadar büyük, ne kadar yüce olursa, perdesi de o kadar büyük olur. Demek ki kötülük, kötü huylar, o öze, o inciye bir perde oluyor. Bu perde ancak çok çalışmayla kalkabilir.”

Bu yolda çabaların, çalışmaların çeşit çeşit olduğunu söyleyen Hazreti Mevlâna, nefsi eritmenin en iyi yolunu, bu yolda çalışmaların en ulusunu yine Fihî Mâ-Fîh’de şöyle dile getirir:

“Çalışmaların en ulusu, Tanrı’ya yüz tutmuş, bu âlemden yüz çevirmiş dostlara karışmaktır. Temiz dostlarla düşüp kalkmaktan daha çetin hiçbir savaşma yoktur. Çünkü onları görmek, nefsi, bedeni eritip yok etmektir.”

Rubaî:

“Eğer sen; ‘Ben aşığım’ dersen, bil ki senin için birçok imtihanlar vardır. Başını eğme, âşıkların kadehinden iç! 

Benim coşkunluğum, aşk mesti olduğumdandır. Çeng gibi coşup köpürüyorsam da; benim bu hâlden haberim bile yok! 

Ey Tebrizli Şems! Beni harâb ettin, sen hem sakîsin, hem şarapsın, hem de şarap satan!”

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.