Fihî Mâ-Fîh’de “Mustafa, dedesinin ölümüyle yetim kalmamıştı” diye buyuran Hazreti Mevlâna, onun bu dünyadaki yaşamını yüce âlemden gurbete geliş şeklinde ifâde eder ve şöyle der:
“Mekke’den Medine’ye göçmekle gurbete düşmemişti. Hangi dildir ki, onunla aynı dilden konuşsun?
Ona ümmî derler fakat onun yazısı da, bilgisi de, buyruğu da doğuştandır. Sonradan kazanılma değil. Bu sebeple ümmî derler ona. Ayın yüzüne rakamlar yazan, yazı bilmez mi hiç? Dünyada ne var ki o bilmesin; herkes bildiğini ondan öğreniyor.”
“Ey aşık, Cenâb-ı Ahmed’in hırkasına yapış” diyen Hazreti Mevlâna, Hakk aşıkları için de şunları söyler, mânevî kavuşma yollarını izhâr eder:
“Aklını başına al da bu gece inat et, başını yastığa koyma, yatma da saadetin, mânevî mutluluğun sana ne ihsanlarda, lütuflarda bulunacağını gör!
Halk gece olunca uykuya dalar, uyur. Aşıklar ise bütün gece Allah’a yalvarırlar, dua ederler, âdeta onunla söyleşirler.
Cenâb-ı Hakk, bir gece Davud Peygambere şöyle buyurdu: Kim bizi sevdiğini söyler, aşıklık davasına girişir, sonra tutar bütün gece uyursa, onun sözü de yalandır, davası da yalandır!
Aşık olanın gözüne uyku girer mi?”
“Kendi hevesin için binlerce gece uyudun, sevgili için de ne olur, bir gece uyuma” diye seslenen Hazreti Mevlâna, gece hakkında şöyle buyurur:
“Duydun ya, büyükler umduklarına gece ererler.
Hazreti Muhammed de mirâca geceleyin çıkmadı mı? Burak, o büyük Peygamberi geceleyin göklerin ötesine götürmedi mi?
Bütün mânevî güzelliklerin, ihsanların kendilerini gösterdikleri vakit gecedir.”