Bütün sözleri Tanrı kelâmı olan o güzel Mesnevî’si için Hazreti Mevlâna der ki: “Mesnevî gönülleri aydınlatan, Hakk yolunu gösteren bir çerağdır. Bu kitapta hâlini gören er kişidir.”
Her türlü dünya sıfatından arınmış olan Hakk’la Hakk olmuş Hazreti Mevlâna çocuğunu kaybetmiş olan çaresiz babaya verdiği cevapta, “Tuhaf şey! Çok tuhaf şey! Bütün varlıklar, Allah’ı kaybetmişler, onu hiç aramıyorlar, onun için hiçbir istekte bulunmuyorlar. Ne göğüslerini, ne de başlarını dövüyorlar. Sen de kendi çocuğunun hasretiyle harâb ve rüsvâ oluyorsun. Neden bir ân Hakk’ı aramıyor ve imdat istemiyorsun ki kaybolmuş Yusuf’unu Yakub gibi bulasın!”
İnsanların yitirdikleri en değerli, en lüzumlu varlık Hakk’tı. Ama bundan kimin haberi vardı? Herkes bu dünya evinde bir şeyin ardına düşmüş onu arıyordu. Hâlbuki Mevlâna şöyle diyordu: “Eğer bekâ istiyorsan dünyayı, likâ istiyorsan ukbâyı bırak. Eğer Allah cemâlini istiyorsan, dünyayı da ukbâyı da, kevn ü mekânı da bırak, bize öyle gel.”
Şiir:
“Tanrı yolunun güneşi olan ve nefsini zelîl eden kimseye ne mutlu.”
Yol gösterici yüce Sultan Hazreti Mevlâna’nın uğruna başını verdiği Tanrı güneşi Tebrizli Şems de bakın Makalat’ında bize Hakk’a kavuşma yolunda nasıl bir tavsiyede bulunuyor:
“Tenden geçer de cana erişirsen bir hâdise, yâni sonradan yaratılmış varlığa kavuşmuş olursun. Hakk kadîmdir; başlangıcı olmayan varlıktır. Sonradan yaratılmış onu nasıl anlayabilir? Toprak nerede, her şeyi yaratan ulu Allah nerede?
Sende bulunan kudret ki, sen onunla hareket eder onunla kurtuluşa erersin; candır ama, canı koltuğuna aldığın zaman ne yapmış olursun?
Orası öyle yüce bir saraydır ki, niyâzsızdır; hiç kimseden bir şey beklemez. Ama sen ona niyâz götür ki, niyâzsız olan o dergâh niyâzı sever; sen de o niyâz yüzünden sonradan yaratılmış varlıklar arasından fırlayıp yakayı kurtarırsın. Tanrı’dan sana bir şey erişir. İşte o aşktır. Aşk tuzağı gelir ve seni sarar.”
Kasîde:
“Ey ilkbaharın parlaklığı! Bir şeyler söyle; ey lâle bahçesinin neşesi, söyle!
Ey bülbül! Ey binlerce aşk masalı okuyan aşık! Baharın güzelliklerinden, vasıflarından bir şeyler söyle!
Ardıcın ve çınarın üstüne kon da, uzun boylu selvinin salına salına yürüyüşünü, gülün yüzünün güzelliğini anlat!
Sonbahar geçti gitti. Gül, güzel yüzünü gösterdi. Selvinin üstüne kon da çekinmeden gülü methet!
Sana ‘Üzümün canı nasıldır?’ diye sorarlarsa yaprağına bakmadan söyle!
Özrünün kabul edilmesini istiyorsan, sen bize güzel yüzlü çiçeklerden bahset!
Mest olmuş aşıkları kararsız kılmak istiyorsan, onlara mahmur nergisin gözlerini methet!
Biz bugün şarap içmek istiyoruz. Haydi ey güzel, sen bize sakî ol, güpe gündüz şarkılar söyle!
Sarhoşluk geldi; bıkma, usanma gitti. Artık yüz kere söyle, bin kere söyle!
Ey Hakk ârifî sevaba girmek, Hakk’ın rahmetini kazanmak istiyorsan; bir şeyler söyle! Bize Hakk’tan, hakîkatten, aşktan bahset!
Ey ârif! Seni bekliyoruz. Çabuk gel, bizi bekletme! Ateşine yakma, hemen söyle!..”