İNSAN-I KÂMİL HAZRETİ MEVLÂNA – 3

Tanrı neden niyâz ister sorusuna cevâben, Sultan Veled Hazretleri, Maarif’inde şöyle der: “İçinde olan düşünceleri hiçbir hile ve tedbirle kendinden uzaklaştıramazsın. Bu ancak Tanrı’nın yardımı ile senden uzaklaşabilir. Bu yüzden iç ile savaşmak büyük bir iştir, dış ile savaşmak küçüktür. Bu bakımdan ibâdetin Tanrı’nın yanında başka bir kadir kıymeti olur.”

Tanrı’nın neden sadece gönlümüze baktığını Hazreti Mevlâna, Dîvan-ı Kebîr’inde şöyle açıklar: “Çünkü gönül hafiftir, çeviktir; hareketlerinde ve yürüyüşünde yorulmaz. Tenin topallığından, gönlün çevikliğinden ötürüdür ki, Hakk vefâkârlığı tenden değil, gönülden istedi.”

Tanrı’nın bizdeki bu gönül çekişini o güzel Sultan Hazreti Mevlâna, yine Dîvan-ı Kebîr’inde şöyle dile getirir: “Güneşin sıcaklığından suyun yüzü ısınır; sonra güneş, o ısınan kısmı hemen yükseğe çeker. Böyle azar azar hep yükseğe çeker; öyle çeker ki, onun sen ne kadar çektiğinin farkında olmazsın. İşte Kibriyâ’nın parıltısı, duruyu tortudan böyle çalar.”

Hikâye:

İbrahim Edhem, Belh Sultanlığından çekilmeden önce, bu hevesle mallar bağışlıyor, bedenini türlü ibâdetlerle yoruyordu.

“Ne yapayım?” diyordu, “Ne yapmak gerek ki kendimde bir gönül açıklığı bulayım?”

Bir gece taht üzerinde uyumuştu. Fakat içi uyanık, gözleri uykuda idi. Bekçiler davullara tokmaklar vuruyorlar, gürültüler koparıyorlardı. 

İbrahim Edhem kendi kendine dedi ki: “Siz hangi düşmanı uzaklaştırmak istiyorsunuz? Düşman benimle birlikte uyumaktadır. Biz, Allah’ın merhamet nazarlarına muhtaç zavallılarız; sizden ne güvenlik gelebilir? Bize onun lütfu sığınağından başka bir yerde kurtuluş yoktur.”

Gönlü bu düşüncelerle ayaklanmış, başını yastıktan kaldırmış, sonra tekrar yatmıştı.

Ansızın köşkün tavanından sert ayak sesleri, gürültüler işitti. Sanki damda büyük bir kalabalık yürüyüş yapıyordu. Şah, kendinden geçmiş düşündüğü şeyleri unutmuştu. Bağıramıyor, nöbetçileri çağırmaya gücü yetmiyordu. 

Bu arada biri köşkün damından başını aşağı uzattı, “Ey taht üzerinde oturan zât, sen kimsin?” dedi.

İbrahim Edhem cevap verdi: “Ben Şahım, dam üstünde gezen sizler kimsiniz?”

“Biz iki üç sürü deve kaybettik de bu köşkün damında arıyoruz.”

İbrahim Edhem, “Divâne misiniz? Burada deve aranır mı?” dedi.

Adam şöyle cevap verdi: “Allah, Padişah tahtında mı aranır? Sen Allah’ı burada mı arıyorsun?”

İşte o saatten sonra İbrahim Edhem’i kimse göremedi.

Rubâi:

“Ermiş kişiler, varlarını yoklarını yokluk diyârına çekerler de varlık da lütfeder, onları kendine doğru çeker… Nice canlar Yakub gibi daima zehirler tadarlar da sonunda can Yusuf’u onları tutar, şeker diyârına; tatlılıklar, hoşluklar yurduna çeker götürür… Kim aşıkların gözlerinde gözbebeği olursa, o bakış onu alır, insanın özüne doğru çeker götürür.”

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.