İNSAN-I KÂMİL HAZRETİ MEVLÂNA – 9

Hazreti Mevlâna, “Eğer ahîr zaman âfetlerinden ve fitnelerinden kurtulmak istiyorsan, hiç zaman kaybetmeden onun eteğini yakala” der. Kendisinin de öyle yaptığını bize nakleder. Eteğini tuttuğu ve gölgesine sığındığı Şems-i Tebrizî’yi her fırsatta anar. Üstelik hayalî bir cennete tâlib olmaz, “Senin yüzün benim cennetimdir” der. Çünkü Hazreti Mevlâna’ya göre cennet, aşkın nazârından doğar.

Hazreti Muhammed Efendimiz, Kur’ân-ı Kerîm’de, Enbiyâ sûresi 7. âyetinde “Eğer bilmiyorsanız, ehl-i zikirden sorunuz” buyurur.

Hazreti Ali de bu konuda şöyle buyurur:

“Akıl gibi zenginlik, 

Cehâlet gibi fakirlik,

Edeb gibi güzel miras,

Danışmak gibi de yardımcı yoktur…”

Kur’ân-ı Kerîm’deki, Kehf sûresinin 17. âyeti, mürşid konusuna net bir açıklık getirir:

“Allah kime hidâyet ederse, işte o hidâyete ermiştir. Kim de sapıtırsa ona doğru yolu gösterecek bir mürşid bulamazsın.”

İşte bu âyetteki mürşid kelimesi yerine, birçok meâlde, dost, yardımcı veya arkadaş kelimeleri kullanılmakta ise de Arapçasında aynen mürşid kelimesi ile ifâde edilmektedir.

Nur sûresi, 35. âyetinde ise, mürşid öylesine şiirsel bir dille anlatılır ki, Hazreti Muhammed Efendimiz âdeta sanatını sergiler:

“Allah, göklerin ver yerin nurudur.

Duvarda ve içinde bir hücre,

Hücre içinde bir kandil,

Kandil içinde bir cam fânus,

Fânus inci gibi parlayan bir yıldız,

Mübârek bir zeytin ağacından tutuşur.

Ağacın yağı, ateş değmese de aydınlatır.

İşte o (mürşid) nur üstüne nurdur.

Allah dilediğini nuruna eriştirir.”

Kasîde:

“Aşk uğrunda pervâne, ateşe atıldı! Alevler içinde kanat çırpıyor, yanıp yakılıyor da; ‘Sen de böyle ol!’ diyordu! 

Yağı konmuş, fitili tutuşturulmuş kandil, kırık boynu ile hem yanıyor hemde yavaş yavaş, yumuşak yumuşak; ‘Sen de böyle ol!’ diyordu!

Mum hem yanıyor, hem de ağlıyordu; kendini ateşe, ızdırâba vermişti fakat gözyaşlarını dökerken etrafa ışık saçıyor ve bana da; ‘Benim gibi de böyle yan yakıl, böyle eri!’ demekte idi! 

Mum; ‘Bu dünyada kazanç elde etmek, yararlanmak için altınlar, gümüşler saçsan, bunlar sana ne fayda sağlar? Mânevî kâr elde etmek istiyorsan benim gibi yanmaya, erimeye bak!’ diye söyleniyordu! 

Derya, eteğini incilerle doldurmuş, baş köşeye çekilip kurulmuş, içindeki incileri belli etmemek için kendisini acı göstermeye kalkışıyor ve bana; ‘Gösterişten kaçın; sen de benim gibi ol!’ demek istiyordu! 

Bahçede bulunan gül, yüzünü yanağını tozlardan, kirlerden arındırmış gömleğini yırtmış, gülüyor; dikenleri verdiği acılara, kederlere sabrediyor ! Âdetâ; ‘Ey insanoğlu; sen de benim gibi ol!’ diyordu! 

Hazreti Âdem, tam kırk yıl özürler getirdi, günâhının bağışlanması için yas tutup ağladı! O da çocuklarına; ‘Siz de babanız gibi olun!’ diyordu! 

Sus, sabret! Dağdaki şu kayaya bak da, ibret al! O bile hiçbir şey söylemiyor; o bile susmakta! Fakat, ağlamakta! Âdetâ; ‘Ey insanoğlu; sus, ağla!’ demek istemekte!..”

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.