MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (228.1)

Minyatür: Ömer Faruk Atabek

Hasan Dede, sizin de bildiğiniz gibi Şems-i Tebriz Hazretleri pek öyle herkesle anlaşabilen bir kişi değil. Ve bir gün Tanrı’ya şöyle yalvarıyor, “Allah’ım senin has kullarından biri var mı ki, benim sözlerime tahammül edip, beni anlayabilsin?” Bunun üzerine, gayb aleminden kendisine işaret geliyor, “Aradığın kişi Rum diyarında, oraya git!” Ve Şems gidiyor Mevlana’yı buluyor. Daha sonra, Şems-i Tebriz Hazretleri diyor ki, “Mevlana, Ay’dır, benim Güneş gibi vücuduma gözler dayanamaz. Ay, Güneş’e ulaşamaz ama Güneş, Ay’a ulaşır. Kur’an’da buyurulduğu gibi, “Gözler onu görmez ama, o gözlerin gördüklerini görür.” (En’am Suresi, 203.Ayet) Şimdi Hazreti Şems buyuruyor ki, “Her ayet-i kerime bir mesaj, bir aşk mektubu gibidir. Kur’an’ın gerçek anlamını Hakk aşıkları bilir. ‘En el Hakk’ sözünün anlamı, Tanrı’yı tanımaktır, yani ‘Ben Tanrı’nın tefsiriyim’ demektir.” Hazreti Şems’in bu görüşünü nasıl yorumlarsınız, Hasan Dede?”

Şems-i Tebriz, selam olsun üzerine, buyurduğun gibi, bir münacaatta bulunuyor ve “Allah’ım bana bir mürşit ihsan et” diyor, “çünkü senin sayısız bilinmeyen kulların var.” Bunun üzerine Cenab-ı Hakk kendisine şöyle sesleniyor; “Sana öyle birini ihsan edersem bana ne hediye edeceksin?” İşte Şems’in verdiği cevap; “Sana başımı vereceğim.” Cenab-ı Hakk yine sesleniyor; “Git, Rum diyarında Celaleddin isminde birini ara, onu bulursan, işte aradığın kişi odur.”

Bunun üzerine bir gün Şems-i Tebrizi Hazretleri Şam’da dolaşırken, Hazreti Mevlana da o sırada Şam’da bulunuyor, ikisi karşılaşıyorlar. Şems-i Tebrizi Hazretleri onun aradığı kişi olduğunu hemen anlıyor ve koşup Cenab-ı Mevlana’nın kolundan tutarak durduruyor ve Mevlana’ya şöyle sesleniyor; “Ey cihanın sarrafı! Ara beni bul!” Daha sonra Hazreti Şems-i Tebrizi Konya’ya geliyor ve bir hana konuk oluyor. Handakilere Mevlana’yı soruyor. O sırada handa konaklayan birkaç bilgin Mevlana’yı tanıdıklarını söylüyorlar ve şöyle buyuruyorlar; “Cenab-ı Mevlana gibi aramızda bir bilgin daha yoktur. Kendisi katıra biner ve kırk tane bilgin arkasında gider, bunların da hepsi atlara binerler. Ve Mevlana Hazretleri kilise avlularında ve cami avlularında durur ve Allah’ın büyüklüğünden söz eder. Ayrıca sayısız da müftü yetiştirmiştir.” Hazreti Şems-i Tebriz, Peki giyimi nasıldır?” diye sorunca bilginler şöyle cevap veriyorlar; “Hırkası ipekten, güzel giyinir, saltanatlıdır.” Bunun üzerine Hazreti Şems biraz duraklıyor ve soruyor; “Peki bu zat buralardan geçer mi?” Bilginler cevap veriyorlar; “Sabah saatlerinde atların ayak seslerini duyarsan, bil ki geçen odur.” Bunun üzerine Hazreti Şems sabahı beklemeye koyuluyor ve gün ağarmaya başladığında atların seslerini duyuyor ve cübbesini giyiyor, tacını takıyor ve aşağı iniyor. Şems-i Tebrizi Hazretlerinin asasında Lavza-i Celal yazıyor, yani ‘Allah’. Harakiyesinde ise ‘La ilahe illallah Muhammeden Resulullah’ yazıyor. Cenab-ı Mevlana atının üzerinde karşıdan gelirken, tekrar çıkıyor karşısına, tutuyor atının dizginlerini ve gözlerini Mevlana’ya dikerek, “Ya Mevlana, sana bir sorum var.” diyor. Hazreti Mevlana, Şems’in yüzüne bakar bakmaz onun halinden kim olduğunu okuyor ve cevap veriyor, “Buyur ya Şems, sorun nedir?” Şems soruyor, “Hazreti Muhammed mi daha büyüktür, yoksa Beyazid-i Bestami Veli mi?” Bu soruyu işitince Hazreti Mevlana celali ve cezbeli bir tavırla diyor ki, “Bu ne biçim bir soru?! Tabii ki Hazreti Muhammed daha büyüktür.” Hazreti Şems devam ediyor, “Peki” diyor, “Hazreti Muhammed Efendimize ‘Allah’a karşı ibadetini yaptın mı?’ diye sorduklarında dedi ki, ‘Yapamadım.’ Aynı soruyu Beyazid-i Bestami Veli’ye sorduklarında, o dedi ‘Yaptım’. Biri dedi ‘Yaptım’ diğeri dedi ‘Yapamadım’, şimdi bunlardan hangisi daha büyük?”

İşte Mevlana Hazretlerinin verdiği cevap; “Beyazid-i Bestami Veli bir havuzdu, o havuza bir gölün suyu döküldü, havuz taştı ve ‘Hırkamın altında Allah’tan başka bir şey yoktur’ dedi. Hazreti Muhammed ise bir okyanustur, bütün denizler Ona aksa, O taşmak nedir bilmez.”

Hazreti Şems, Cenab-ı Mevlana’dan bu cevabı duyar duymaz başını secdeye vurdu. Hazreti Mevlana atından indi, Şems’in koluna girdi ve tam üç ay boyunca halvet oldular, halvet boyunca sadece üç simitle karınlarını doyurdular. Birbirlerine sayısız manevi inciler döktüler. Ne zaman ki halvetten çıktılar, ikisi de muma dönmüşlerdi. (devam edecek)

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.