MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (228.2)

Hazreti Şems Efendimiz, Mevlana’nın putlarını kırmak için onu türlü imtihanlara soktu. Şems olmak kolay değildir, herkes Şems’i taşıyamaz. Bunun üzerine bir gün Şems Hazretleri, Cenab- ı Mevlana’dan meydandaki bir meyhaneden şarap almasını istedi. Hazreti Mevlana o güne kadar hiç bir meyhaneye girmemiş, şarap da ağzına koymamış; ama diğer taraftan Şems’e de ikrar vermiş, gitmese olmaz. Kalkıyor Cenab-ı Mevlana meyhanenin yolunu tutuyor, giriyor meyhaneye. Meyhaneci karşısında Mevlana’yı görünce çok şaşırıyor, “Buyrun Mevlana Hazretleri, bir şey mi oldu?” diyor. Hazreti Mevlana, “Şurdan bana bir testi şarap doldurur musun?” diye sıkılarak cevap veriyor. Meyhaneci şaşkınlıklar içinde bir testi şarabı Hazreti Mevlana’ya ikram ediyor. Mevlana şarabı alarak çıkıyor meyhaneden, sokakta kimse onu elinde şarapla görmesin diye de şarabı cübbesinin altına saklıyor ama, tam kalabalık halkın arasından geçerken, testi kayıyor, yere düşüyor ve kırılıyor. Her yer şarap oluyor ve etraftaki halk da bunu görüyor ve aralarında söylenmeye başlıyorlar; biri diyor, “Mevlana şarap mı içiyormuş”, öbürü diyor, “Yazıklar olsun, biz kime inanmışız, kime iman edip sözlerini dinlemişiz!”

Cenab-ı Mevlana’nın canı bu duyduklarına çok sıkılıyor, eve dönüyor ve üzüntüden sakalları titreyerek çıkıyor Şems’in karşısına. Hazreti Şems, Mevlana’nın bu halini görünce gülmeye başlıyor ve soruyor, “Hayırdır Mevlana ne oldu?” Hazreti Mevlana başına gelenleri olduğu gibi anlatıyor Şems’e. Şems Hazretlerine tabi ki herşey zaten malum, diyor ki, “O şişeyi gayb aleminden ben düşürdüm. Şimdi söyle bana, seni halkın mı sevmesini istersin, yoksa Hakk’ın mı?” Cenab-ı Mevlana, “Hakk’ın sevmesini isterim” diye yanıt veriyor. Bunun üzerine Hazreti Şems şöyle devam ediyor, “Ben de bunu seni halktan uzak etmek için yaptım.”

Hazreti Şems, Mevlana’yı buna benzer daha birçok imtihanlara tutmuştur. Bundan şunu anlamamız gerekir; bir insan putlarını kırmadıktan sonra hakiki kimliğine ulaşamaz. İnsanı bütün güzelliklerden uzak eden küçük aklıdır. Böyle bir kişi kendi aklını beğenir ve başkalarını hor görür.

Cenab-ı Mevlana, Hazreti Şems’in elinde piştikten ve bir güneş gibi parladıktan sonra bakın ne diyor: “Ey insan! Kusursuz kul bu alemde arama. Kusursuz insan yoktur bu alemde, herkeste bir kusur vardır. İnsanlarla iyi geçinmek istersen, herkesin iyi taraflarına bak, o zaman huzurlu olursun.”

İnsan, başkalarında kusur ararken kendi kusurlarını görmez, ama kişi önce kendi kusurlarını görür de, başkalarında kusur aramayı bırakırsa, işte o zaman daha mutlu bir yaşam sürer.

Bizler burada her zaman Hazreti Muhammed Efendimizi, Ehl-i Beyt Efendilerimizi, Hazreti Mevlana’mızı, Piran Efendilerimizi ve onların güzelliklerini zikretmekteyiz ki, onların o güzel ruhları bizlerde yansıma yapsın. Bizim ruhlarımız Onların ruhlarıyla güzelleşir ve zenginleşir. Zaten birinin ruhu Onların güzel ruhlarıyla temas etmezse, uzlaşmazsa, bu demektir ki, ondaki ruh hayvanidir. Çünkü insan canlı bir dünyadır. Ne varsa dünyamızda, o vardır insanda. Kin mi besliyorsun; surette insansın ama hakikatte devesin. Gurur mu yapıyorsun; surette insansın ama hakikatte tavussun. Hep hırsta mı tutuyorsun kendini; surette insansın ama hakikatte kazsın. Kavgaları mı seviyorsun; surette insansın ama hakikatte horozsun. Bir toplumda tatlı sohbetler yapılırken, bir acı söz söylersen; surette insansın ama hakikatte akrepsin, yılansın. İnatla yola koyuldun mu; surette insan görünürsün ama hakikatte eşeksin, keçisin. İnsanın varlığında bunlardan sayısız var, ama kişi bunlardan arınmadıktan sonra insan olamaz, insan görünür ama hakikatte hayvandır. İnsan olabilmek için de bir insan-ı kamili kendine ayna etmek gerektir, ayna ile yola çıkan kişi güzel konuşur. Eskiler güzel konuşan bir insan gördüklerinde, “Maşallah, ne güzel konuşuyor, aynaya yüz tutmuş” derlerdi. Bu ne demektir, güzel konuşuyor, çünkü bir Mürşidi var. Mürşidini ayna etmiş kendine, ondan yansıyan güzelliklerle konuşuyor, etrafına güzellik sunuyor. Bazı kişileri de duyarsınız devamlı küfürlü konuşur, onun için de derler, “Aynasız!” Yani, bir aynaya yüz tutmamış, Mürşidi yok, kendi aklıyla yola çıkıyor, kendini beğeniyor, kötü konuşuyor, işte o kişiden her şey beklenir. Böyle bir kişi için hidayet dilemek gerekir ki, bir Mürşide ulaşsın da, insanlığa kavuşsun.

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.