Hasan Dede, günümüzden bin sene önce, Irak’ın Basra bölgesinde yaşamış bir grup insan var, bunlara ihvan-ı sefa diyorlar, veya sefa kardeşleri, vefa dostları deniyor. Bunlara göre, bir insan bedeni tarafından aşağı çekildiği, yani bedenin arzu ve zevkleri ile meşgul olduğu sürece, feleklere yükselemez. Ve orda yüksek manevi değerlere sahip bulunanları doğrudan müşahade edemez. Yani Hazreti Mevlana’nın, Hazreti Muhammed’in şehadet ettiği mutluluğu tadamaz, diyorlar. Ne buyurursunuz?
Aslında herşeyi çok açık dile getirdiniz bu sözlerle. Bir insan, kendisini devamlı bedeninin arzuları ile meşgul tutarsa, hiçbir zaman hakikatlerin güzelliklerine ulaşamaz. Neden? Çünkü nefsi arzularının peşindedir ve onlardan arınamamıştır. Bu gibi kişilerin de geçirdikleri ömürler boşa gitmiş olur ve kişiye yazık olur.
Cenab-ı Mevlana der ki: “Bu kadar ‘Allah’ dediniz, daha mı Allah’laşamadınız.”
Bu sözleriyle ne demek istiyor bizlere? Allah ismini zikrettiğiniz zaman, bu esmanın arkasında zat olarak birini görmek isterseniz eğer, o zat Hazreti Resulallah’tır. Misal olarak, güzel bir kız gördüğünüz zaman, onun o güzelliğine hayran olursunuz. Ama onun o güzelliği, Peygamber Efendimizin güzelliğinin sadece küçücük bir zerresi. Resulallah’ın güzelliğini, nasıl nur ala nur bir varlık olduğunu Mürşidinizden dinliyorsunuz, ama yine Onun güzelliğine koşmak yerine, Onun cüzi bir güzelliğine tamah ediyorsunuz. Kızdan maksat dünyadır. Bırakın dünyayı, çıkarın gönlünüzden. Resulallah’ı koyun o gönlünüze, öyle zikredin Allah’ı, bakın o zaman nasıl güzellikler zuhur eder sizde, hayran olursunuz o Güzele. Zaten O yüzünü gösterdi mi, başka bir güzel de istemezsiniz artık.
Bakın Hazreti Mevlana bir kasidesinden ne güzel buyuruyor:
“Ey ay gibi yedi kat göğün tanıdığı güzel! Nurunu göster, bizden gizleme!
Biz aşıklarınız, seni görmek sevdasına kapıldık da çok uzun bir yoldan geldik.
Ey gönlünde, canının içinde yüzbinlerce cennet, yüzbinlerce huri, yüzbinlerce köşkün bulunduğu sevgili! • Damdan başını eğ de, hasta aşıklarına bir hoşça bak!
Ey sufilerin sakisi! Üzümden yapılmamış olan, küplerde bulunmayan o mana şarabından bize sun!
O şarabı sun ki, coşkunluğunun kokusu ölüleri bile diriltir, mezarlarından çıkarır.”