MEVLÂNA VE SEVENLERİNDEN İNCİLER – 15

🌹“Ben ölürsem siz beni geri getirin, ölü bedenimi sevgilime teslîm edin! Eğer o solmuş dudaklarıma bir öpücük kondurur, ben de hemen dirilirsem buna hayret etmeyin!”

Söylemiyeyim, demiştim. Fakat söyliyeceğim. Ben nerede, sözünde durmak nerede?.. Yeryüzü baştan başa tövbe bitirse, onun hepsini aşk bir anda ot gibi biçer gider… O sebepten ki, tövbe hûrî gibidir; aşk ise kükremiş deniz gibidir, dağ gibi yükselen coşkun dalgaları durdurulmaz.

Allah, her derdin yanısıra bir ilacını vermiştir. Aşk derdi de eskidir ama ilaçsız kaldı…

Eğer aşk derdinin devâsı varsa, bu devâ senindir ve senden olur. Zîrâ on kat damı olan semâyı saman ve çöplere kim kapayabilir?

Her kimin rûhu, Allah’a karşı, “Yokluk iftihârımdır.” nevbetini çalarsa o kimse tâca, tahta, gösterişe ne diye iltifat etsin?..

Hakîkatlerin bağı ve çimenliği cihanı tutmuşken, neden birkaç panzehir otu arasında otlar dururlar? Neden?

Bugün ben âşıklar terzisinin dükkânına gidiyorum ki, bin arşın sevdâdan bana bir esvap yapsın. O, istediğim gibi bol bol keser ve yakışıklı esvap diker. Öyle bir esvap diker ki, seni Azrâ, o esvapta görünce beğenir; sen bir iken seni onunla çift eder. O tek güzelle seni öyle birleştirip diker, öyle uzlaştırır ki, bütün ömrünce gönlünü ona verirsin. Ondaki o ne ibrişimdir, o ne sağlam bir sanat inceliğidir, o ne parlak eldir!..

Sen gönlünü bütün bütün ona verince, mekânsızlık ve birlik makâmından ininiz; emrinin, eşi görülmemiş makas yarasının yarığı kavuşur ve sağlaşır…

Ben onun parça parça şeyleri biraraya toplaması sanatına hayran oldum. Çılgın bir âşıkın renkten renge değişen hatırı gibi, yok ve var ederek ayrı ayrı şeyleri birleştirmesine, düzeltmesine derin hayranlığım vardır…

Gönül topraktan yapılmış bir yazar bozar tahtasıdır; o da gönül mühendisidir. Eşyanın hakîkat rakamlarını, resimlerini onda ne güzel gösteriyor…

Gönül tahtasında seni, sayılar gibi, bir başkasına çarparcasına o Mimar kendine çarpsa, ne çıkar?.. İşte çarpmanın hasılını gördün ya; şimdi gel kıymeti de gör: bir damlayı o, denize nasıl akıttı ve deniz yaptı!.. Bütün birbirine zıt olanları biraraya toplamakla ve uzlaştırmakla karşıladı… 

Sükût et; bu eşsiz şaşılacak kudretlerden fikrin parmağı ağzında kaldı!.. Ben, binlerce geniş kırba, binlerce geniş karın isterim. Zîrâ âb-ı hayat lezzetlidir ve ben susuzum, kana kana su istiyorum…

Gönlünü kaptıran âşıktan ne diye vefâ istiyorsun? Gönül gidince vefâ da arkasından gitti… Dün gece, yalvarış zamanında, canların tarafsızlık yönünden gelen iniltileri ve feryâdı beni uykudan uyandırdı…

Ben yüzlerce çomak arasında kalmış bir top gibiyim. Öyle bir top ki, meydandan ve dağdan bir taştan öbür taşa zıplar, yuvarlanır. Yuvarlanır, ama Şâhın niyeti nerede, topun niyeti nerede? Yârin boyu nerede, Sâlâ haykırışı nerede?…

Ben sana olan şevkimin taşmasından deniz gibi coştum. Ey her şeyi bilen Şâh! Ey konuşan inci! Sen söyle…

(Not: Bu yazılar; Hazreti Mevlâna’mızın Mesnevî’sinden ve Dîvân-ı Kebîr’inden, Hazreti Şems’imizin Makâlat’ından, Hazreti Sultan Veled Efendi’mizin İbtidânâme’sinden, Mithat Baharî Beytur Hazretleri’nin eserlerinden, İbrahim Şahidî’nin Gülşen-i Tevhid’inden, Yunus Emre’mizin Dîvân’ından ve Hasan Dede’mizin şiir ve sohbetlerinden alıntılar yapılarak derlenmiştir; mânevî aşkın mestliğini gönüllerimize bir nebze olsun yansıtabilmesi temennisiyle…)

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.