MERAM’DAN SİLİVRİKAPI’YA HASAN DEDE SOHBETLERİ – 32

ENE’L HAKK…🌹

Mahmut Efendi: Şiblî Hazretleri diyor ki: “Ben ve Hallâc-ı Mansûr aynı kâseden içtik; ben ayık kaldım, o sarhoş oldu. Bunun üzerine hapsedildi ve bir gün öldürüldü.” İbn-i Arabî de; “Şiblî’nin ayıklığını Hallâc’ın sarhoşluğuna tercih ederim” buyuruyor. Siz bu konuda ne dersiniz Dede?

Hasan Dede: Hallâc-ı Mansûr’un, selâm olsun üzerine, imanı güçlü, aşkı tam ve âşık olduğu yer ile sarhoş. Şiblî de, aşkın şarabını içtim, diyor ama gönlü tam değil ve imanı da güçlü değil, bu yüzden akılda kalıyor ve o güzelliklere vâkıf olamıyor. Bunlar çok ince hesaplardır. Hazreti Pîr’in diliyle anlatıcak olursak; o kadar rahmete vermiş kendini ki, Resûlallah’tan ileri çıkmak istiyor. Nasıl ileri çıkmak istiyor? Resûlallah Efendimiz, selâm olsun üzerine, Mîrâc’ta bütün ümmetinin berâtını istiyor; Mansûr-u Hallâc, Resûlallah’ın dilinden bunu duyunca diyor ki: “Ben Resûlallah gibi Mîrâc etmiş olsaydım, Allah’tan yalnız ümmetimin berâtını değil, bütün insanlık âleminin berâtını isterdim.” Hallâc, bu sözü der demez hemen o akşam Peygamber Efendimiz asık bir yüzle rüyâsına çıkıyor. Mansûr-u Hallâc buna çok üzülüyor ve Peygamber Efendimize niyâz ediyor ve, “Ne suç işledim ya Resûlallah, o güzel yüzünü neden benden uzak tutuyorsun, asık yüzle çıkıyorsun?” diye yalvarıyor. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, selâm olsun üzerine, Hallâc’ın bu yakarışlarına günlerce bir cevap vermiyor. Sonunda bir gece yine Mansûr’un rüyâsında görünüyor ve şöyle buyuruyor: “Yâ Mansûr, ümmetimin berâtını isterken acaba ben mi istedim, yoksa benden Allah mı istedi? Sen beni Allah’tan ayrı mı görüyorsun?” Peygamber Efendimizin bu sözleri üzerine Mansûr söylediklerinden bin pişman oldu ve, “Ne olur yâ Resûlallah beni affet” diye yakarmaya başladı. Resûlallah ona şu cevabı verdi: “Ancak başını verirsen affıma mazhâr olursun!” Mansûr bunu duyunca hemen ertesi günü kendi cemaatine şöyle bir seslenişte bulundu: “Ene’l Hakk!” Cemaat, Mansûr’un bu sözü üzerine Allah’lık davasına girdiğini düşündüler ve buna isyân ettiler. Mansûr’u taşa tuttular, çarmıha gerdiler, başını kopardılar. Fakat yine de boğazından akan kan “Ene’l Hakk” yazdı. 

Hazreti Mevlâna buyurur der ki: 

“Mansûr sözünde Hakk’tı ama cemaati o görüşe sahip değildi; sahip olmuş olsalardı Mansûr’u idam etmezlerdi.”

Bir gün Mevlâna’ya şu soruyu soruyorlar: “Yâ Mevlâna, senin yolunda yürüyen evlâtlarının mükâfatı nedir?” Mevlâna onlara şu cevabı veriyor: “Tanrılık!” İşte sen birini Tanrı’laştırırsan, artık Tanrı Tanrı’yı asamaz. 

Bir örnek daha vereyim; İbrahim Edhem Hazretleri, Hicâz yolunda öyle bir dil sarfediyor ki, Hac arkadaşları hayran oluyorlar ve ona soruyorlar: “Yâ Edhem, bu sözler Kitap’ta yok, ama sen o kadar şifâî sözler söylüyorsun ki, bizim rûhumuza ferahlık veriyorsun. Sen bu bilgileri nereden aldın?” İbrahim Edhem Hazretleri onlara şu cevabı veriyor: “Ben Tanrı’mı öldürdüm de bu bilgilere sahip oldum.” Bu sözleri üzerine etrafındakiler İbrahim Edhem’e cephe alıyorlar, kargaşa çıkartıyorlar ve onu idama götürüyorlar, fakat ipi çekmeden son sözü olup olmadığını soruyorlar. İbrahim Edhem onlara şöyle sesleniyor: “Benim öldürdüğüm Tanrı, şu anda sizlerden ferman çıkardı beni asıyor; işte benim o öldürdüğüm Tanrı, nefsimdi.” İbrahim Edhem, nefsini öldürünce, Tanrı kendisinden ‘Rahman’ sıfatıyla tecellî etmişti ve onun dilinden o güzel sözleri söylemişti; fakat halkın uyduğu nefsi nerdeyse İbrahim Edhem’i idama götürecekti.

Yani sonuç olarak Mansûr-u Hallâc sözünde Hakk’tı, fakat Şiblî akılda olduğu için henüz o lezzete sahip değildi.

Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.