
Mevlana, Peygamber Efendimiz gibi ümmi değildi, bir çok bilgilere sahipti. Fakat Şems-i Tebrizi Hazretleriyle buluşunca bütün bilgilerini bir kenara bıraktı. Bu nasıl oldu?
Hazreti Mevlana, babası Sultan Ulema’dan zahiri bilgileri, ilk şeyhi Şeyyid Burhaneddin Efendi’den batıni bilgileri öğrendi. Şems-i Tebrizi’yle buluşunca ondan ledünni bilgileri elde etti ve artık zahir ilme el uzatmadı, her yere içinden gelen ilhamlarla, o güzel duygularla baktı, sevgiyle ortaya çıktı. Mevlana, Şems’i bulana kadar ümmi değildi, ama Şems’i bulduktan sonra ümmi oldu.
Mesnevi-i Şerif’te yirmiüçbinyediyüzelli beyit, Divan-ı Kebir’de yirmidörtbinikiyüzelli beyit var. Efendisine kırksekizbin beyit söylemiş, Allah’ın güzelliklerini Şems’de görmüş, Şems’in dışına çıkmamış. En güzel ilim sevgi. Her canlıya sevgi ile bakacaksın. Çünkü onu Sevgilin yaratmış. Bu nedenle Yunus Emre de, “Her canlıyı seveceksin, Yaratan’dan ötürü” dedi.
Hazreti Mevlana, zahir ilmi bırakıp aşk ilmine geçince, camiden, medreseden uzaklaştı, artık aşk aleminde yaşamaya başladı. Eskiden görüştüğü iki bilgin, “Mevlana’yı uzun süredir görmedik, ziyaretine gidelim, hem hatur soralım, hem de bir şeyler öğrenelim” dediler.
Biri, diğerine, “Hiç soru sormayalım, gönlümüzü okusun, ona göre bize ikramlarda bulunsun” dedi.
Hazreti Mevlana’nın huzuruna gelip hal hatır sordular. Sonra Hazreti Mevlana tefekküre daldı, onlara sohbet açmak için ilham gelmesini beklerken biri dayanamadı, “Ya Mevlana, bir şey sorabilir miyim?” dedi.
“Sor.”
“Bu alemde fena nedir?”
Hazreti Mevlana, bunu işitir işitmez başını secdeye vurdu. Diğeri arif idi, Mevlana’nın ne demek istediğini anladı ve arkadaşını dışarı çıkardı.
Öteki, “Mevlana soruma cevap vermedi” deyince, “Verdi verdi… ama sen anlamadın!”
Mevlana, bu iyi, bu kötü diye dile getirse Sevgilisini incitmiş olacaktı. O güzele varmak için o iyi ile, o kötü ile nefsimizi terbiye ederiz, ama bu iyi bu kötü diye ayırım yaparsak hiçbir yere varamayız.
Yine Hazreti Mevlana’ya iki bilgin ziyarete geldiler. Sohbet esnasında, “Allah’ın keremi ile birçok varlığa sahip olduk, evlerimiz, bahçelerimiz, evlatlarımız var. Ne kadar şükretsek az, dünya derdimiz yok” dediler.
Hazreti Mevlana da, “Ne güzel şükrünüzü arttırın” dedi.
“Ya Mevlana, bizde korku var, ölümden korkuyoruz.”
“Yazıklar olsun size!” dedi, “Cemmatınıza Allah’ın büyüklüğünden güzelliğinden konuşuyorsunuz, güzel nimetlere sahipsiniz, şimdi O sizi çağıracak ve siz Ondan korkuyorsunuz, hani sizin inancınız, imanınız!”
Bilginler, “Aman ya Mevlana! Anlayamadık.” dediler.
Hazreti Mevlana, “Yaşın onsekiz diyelim ve bir kıza tutuldun. Kız seni saat ikide bekliyorum, derse geç mi gidersin, erken mi?” diye sordu.
“Gece uyuyamam, randevu saatini beklerim.”
“Yaratıcı tüm varlıkların üstünde bir güzel, her şeye Onun sayesinden sahip oldun. Şimdi o çağırınca neden korkuyorsun?”
Kuru ilim insanı korkutur. İlmin manasına inilmezse, kapı çalınca korku belirir. Onun için tasavvuf ehli, Allah’ı güzelliklerin özü olarak görür. Ehli iman Onun yolunda gider, Onu her şeyden çok sever ve Onun davetine koşarak gider.
Kaside:
“Gerçeklerden haberli olarak ölen Hakk aşıkları, sevgilinin huzurunda şeker gibi erirler!
Ruh aleminde, elest meclisinde ab-ı hayat içenler, bir başka tarzda ölürler!
Ötelerden haberdar olanlar, Hakk sevgisinde derlenip toplananlar, şu insan kalabalığı gibi olmazlar!
Hakk aşıkları, letafette melekleri bile geride bırakmışlardır! Bu sebeple, diğer insanlar gibi ölmek, onlardan uzaktır!
Sen sanır mısın ki, arslanlar da köpekler gibi kapı dışında can verir?
Hakk aşıkları sevgi yolunda ölürlerse, onları can padişahı karşılar!
Birbirlerinin canı kesilen, aynı emaneti, aynı canı taşıdıklarından haberdar alan Hakk aşıkları, birbirlerinin aşkıyla ölürler!
Aşıklar, gökyüzüne uçarlar; münkirler ise, cehennemin dibinde can verirler!
Ölürken Hakk aşıklarının gönül gözleri açılır da, öteleri, gayb alemini görürler! Başkaları ise, ölüm korkusu ile kör ve sağır olarak ölürler!
Geceleri ibadetle vakit geçirenler, Hakk korkusuyla uyumayanlar, ölüm zamanı gelince korkusuz, rahatça ölürler!
Bu dünyada boğaz derdine düşenler, sadece yemeyi, içmeyi düşünenler öküzleşirler, eşekler gibi ölürler!
Bugün yaşarken, Hakk’ın nazarından düşmemek isteyenler, o nazarı, o bakışı arayanlar, o bakışa karşı neşeli bir halde gülerek can bağışlarlar!
Can padişahı, onları lütuf kucağına alır; onlar, öyle hor ve basit bir halde ölmezler!
Ahlaklarını Mustafa (s.a.v.)’nın ahlakına benzetenler, Hazreti Ebubekir gibi, Hazreti Ömer gibi ölürler!
Aslında, Hakk aşıklarından ölüm uzaktır! Onlar, ne ölürler ne de yok olurlar! Ben bu sözleri; ‘Şayet ölürlerse, böyle ölürler!’ diye söyledim!”