MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (163)

Deniliyor ki, bir insana en çok zarar veren şeyler aklından geçen kötü düşünceler ve ağzından çıkan kötü sözlerdir. Bu konuda ne dersiniz Hasan Dede?

Hazreti Mevlana der ki: “Dokuz sefer yutkun, bir sefer konuş.” İnsanın ağzından çıkan her söz suret bulur. Eğer o söz güzel ise, güzel bir suret haline gelir ve insan o sureti seyretmeye doyamaz. Ama eğer çirkin bir söz ise, o da çirkin bir suret haline gelir ve insanın o sureti seyretmesi bir yana, ondan nereye kaçacağını bilemez.

“Onlar, Allah’ın kalblerindekini bildiği kimselerdir; Onlara aldırma, onlara öğüt ver ve onların içlerine tesir edecek güzel söz söyle!”
(Nisa, 63)

Dilin kemiği yoktur. Bu nedenle insanın bir söz sarfetmeden evvel mutlaka düşünmesi gereklidir, ağzına geldiği gibi konuşmamalıdır.

Etrafınıza baktığınız zaman, bu benlikler ve ikilikler yüzünden herkes birbirleriyle kavga etmektedirler, hatta öldürmektedirler. İnsanlıktan çıkmışlardır. Hakikatte ise bir insanı öldürmek, kainatı öldürmek demektir.

“Az kalsın, söyledikleri sözden gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp dağılacaktı.” (Meryem, 90)

Bizim en büyük üzüntümüz, malesef insanların en medeni Peygamber olan Hazreti Muhammed Efendimizi ve onun dini İslam’ı gerektiği gibi anlayamamış olmalarıdır. Bugün Hazreti Muhammed’i bir kanun adamı olarak tanıtıyorlar, halbuki o Habibullah’tır, sevgilidir. O, bütün insanlık aleminin sevgilisidir. Çünkü o, en başta Allah’ın sevgilisidir. Allah, tüm bu kainatı onun yüzü suyu hürmetine yaratmıştır. Hazreti Muhammed’in bütün sözleri akıla hitab eder, ruha hitab eder, gönüle hitab eder. Bizler, bütün Evliyaullah gibi, Hazreti Muhammed’i gönlümüze koyarız, onu kendimize ruh ediniriz ve onun aklı ile yola çıkarız.

“Aralarında hüküm vermesi için Peygamberin yoluna davet edildiklerinde müminlerin sözü ancak ‘işittik ve itaat ettik’ demeleridir. İşte bunlar asıl kurtuluşa erenlerdir.” (Nur, 51)

Bir gün Hazreti Muhammed Efendimiz, sahabesiyle otururken, onlara şöyle sesleniyor: “İçimde bir özlem var.” Ebubekir dönüp ona soruyor: “Ya Resulallah, kimi özlüyorsun?” “Kardeşlerimi özlüyorum” diyor. “Tabii” diyor Ebubekir, “Senin kardeşlerin gelmiş geçmiş peygamberlerdir, onları özlemekte haklısın.” Hazreti Resulallah hemen cevap veriyor: “Hayır, hayır… Onlar değil benim özlediklerim. Ben, benden sonra gelecek olan velileri özledim. Çünkü onlar beni görmeden beni sevecekler ve aşık olacaklar. Onların hepsi benim manevi kardeşlerimdir. Onlardan bir tanesini andın mı, hepsini anmış olursun.”

“Onlar görmedikleri halde Rablerine iman ederler, kıyamet saatinden de titrerler.” (Enbiya, 49)

Bakın Evliyaullah’ı ne kadar birlikte tutmuştur ve onlara “Kardeşlerim” diye hitab etmiştir. Zaten hakikatte bütün güzellikler Evliyaların dilinden gelmektedir.

Sonuç itibariyle Hazreti Muhammed Efendimizin muhabbeti bu dünya üzerinden kalkarsa, bu dünyanın sonu geldi demektir.

“Şunu iyi bilin ki, bu zikri indiren Biziz ve onu koruyacak olan da, elbette yine Biziz!” (Hicr, 9)

Şunu da söylemek istiyorum ki, Hazreti Muhammed, “Ben bütün aleme rahmet olarak geldim” dedi; Hazreti Mevlana da, her dinden her toplumda her ırktan insanı sevgiyle kucakladı ve hep sevgiden barıştan, kardeşlikten söz etti. Tamamiyle Hazreti Peygamber Efendimizin bendesi olan Hazreti Mevlana, bu alemde öyle bir dil sarfetti ki, bütün dinler ona sevgi ve saygılarını sundular. Hatta Mevlana Hakk’a yürüdüğünde İseviler, “Mevlana, bizim İsa’mızdı, çünkü bizler İsa’nın büyüklüğünü ondan öğrendik” dediler. Museviler de “O bizim Musa’mızdı, biz de Musa’yı ondan öğrendik. Nasıl halk ekmeksiz duramazsa, bizler de Mevlana’sız duramayız” dediler. Hepsi beraberce Mevlana’nın cenazesinde hazır bulundular. Hazreti Mevlana’nın tabutu sabah yola çıktı ve yolda dört sefer kırıldı, tekrar yapıldı. Ancak akşam namazı vakti geldiğinde musalla taşına gelebildiler. İşte o zaman Müslüman bilginler, papazlarla hahamların kabristana girmelerine izin vermediler. İçlerinden bir keşiş çıktı ve onlara şöyle seslendi: “Eğer Hazreti Muhammed hayatta olsaydı sizin gibi mi konuşurdu? Mevlana da Hazreti Muhammed gibi kainatın rahmetiydi. Bizi ondan ayıramazsınız.” Ve Şeyh Sadreddin, Hazreti Mevlana’nın cenaze namazını kıldırmak üzere tekbir çekerken birdenbire hıçkırıklara boğuldu ve geri döndü, namazı kıldıramadı. Yerine Kadı Sıraceddin geçti ve namazı kıldırdı. Şeyh Sadreddin Konevi’ye neden bu kadar ağladığını sorduklarında onlara şu cevabı verdi: “Ben tekbir çekerken perde kalktı ve gördüm ki, Hazreti Resulallah imamiyette durmuş, Mevlana’nın cenaze namazını kıldırmaktaydı ve onunla beraber sayısız melekler saf durmuşlardı. Ben de o hali görünce gözyaşlarımı tutamadım ve kendimden geçtim.”

“Bizim içimizden bir tek kişi bile yoktur ki, onun belirli bir yeri ve derecesi olmasın. Biziz o sıra sıra saf tutmuş olanlar, Biziz!.. Biziz o tesbih edenler, Biziz!” (Saffat, 164-166)

00

“MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (163)” için bir yanıt

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.