Azarlayış Sevgiye Delildir…
Biri Hazreti Mevlâna’ya dedi ki: “Kusurumuz var.”
Hazreti Mevlâna şöyle buyurdu: “Kim kusurlu olduğu düşüncesi içine düşüp, acaba ben ne hâldeyim, ne yapıyorum derse bu, dostluk ve yardıma uğrayışına bir delildir. Azarlayış kaldıkça sevgi de vardır. Çünkü dostlar azarlanır, yabancılar değil.
Azarlanmak seni dertlendiriyor ve akıllandırıyorsa, bu sevgiye ve yardım gördüğüne delildir. Kardeşinde gördüğün ayıp sendedir. Birinden inciniyorsan, sen kendinden inciniyorsun demektir.
Hem Ben Varım Hem Sen Varsın…
Hakk’a karşı iki ben sığmaz. O var ama ben de varım dersen, ya sen onun önünde öl, veya o senin önünde ölsün de ikilik kalmasın. Fakat o ölmez, buna imkân yok. O ebedî diri olduğu için ne dış âlemde, ne de zihinde ölür. Öyle lütuf sahibidir ki, mümkün olsaydı, ikilik kalksın diye senin önünde ölürdü. Fakat mâdemki onun ölmesine imkân yok, sen öl de ikilik kalksın, o sende tecellî etsin.
Namaz…
Birisi yine, “Namazdan üstün ne var?” diye sordu.
Hazreti Mevlâna buyurdu ki: “Namazın canı namazdan üstündür. Bu imandır. Namaz kazâya kalır ama iman kazâya bırakılmaz.
Namaz beş vakit içindir, iman ise beş vakitle sınırlı kalmaz. Sürüp giden bir farzdır. İman namazdan üstündür. Çünkü, namazsız imanın faydası vardır, imansız namazın ise hiçbir faydası yoktur.
Rubaî:
“Gül bahçesine benzeyen, güzel yüzünü gördüm. İnsanı büyüleyen o yüz, nurun kaynağı, nurun nuru gibi parlaktı.
O yüz, can kıblesi idi, canların secde ettikleri yerdi. O yüze bakınca insan, kendini emniyette hissediyor. İfade edilmez mânevî zevkler, safâlar duyuyordu.
Bu hâli görünce gönül coştu da; ‘O yüze canımı vereyim, o yüze canım kurban olsun, onun uğrunda varlığımı, benliğimi fedâ edeyim’ dedi.
Can da heyecana kapıldı, semâ dönmeye başladı. O hem dönüyor, hem de durmadan ellerini çırpıyordu.”