HAZRETİ MEVLÂNA’NIN ALLAH’A DAVETİ – 9

Hazreti Mevlâna, Allah’ı aramakla o derece meşgul olmamızı ister ki, bu isteği Âriflerin Menkîbeleri’nde nakledilen şu hikâyede açıkça görülür:

“Bir gün Hazreti Mevlâna, Selâhaddin Zerkûbî Hazretlerinin dükkânında oturduğu vakit, birdenbire ihtiyar bir adam içeri girdi. Göğsünü dövüyor, ağlayıp inliyordu. Mevlâna’nın ayağına kapandı, hüngür hüngür ağladı ve, ‘Yedi yaşında çocuğumu çaldılar. Kaç gündür aramaktan dermânsız bir hâle geldiğim hâlde onu bulamadım’ dedi.

Bunun üzerine Mevlâna büyük bir hiddetle, ‘Tuhaf şey! Bütün varlıklar Tanrı’yı yitirmişler, onu hiç aramıyor ve onun için de bir istekte bulunmuyorlar. Ne göğüslerini ne de başlarını dövüyorlar. Sana ne oldu da göğsünü dövüyorsun? Neden bir an Tanrı’yı aramıyor ve yardım istemiyorsun ki, kaybolmuş Yusuf’unu Yakub gibi bulasın’ buyurdu.

Bunun üzerine çaresiz kalan ihtiyar derhâl tövbe etti ve göğsünü kapamaya çalıştı. Tam bu sırada onun kaybolan çocuğunun bulunduğu haberi geldi. O gün sayısız insan âşık ve mürid oldu.”

Dîvân-ı Kebîr’de, “Üzüm suyundan yapılan bu dünya şarabının sarhoşluğu, gece uyuyunca geçer gider! Fakat ilâhî şarabın mestliği, insanı mezara kadar mest eder!” diye seslenen Hazreti Mevlâna, ilâhî şaraptan maksadın Hakk’ın sevgisi olduğunu yine bir diğer kasîdesinde şöyle anlatır:

“Allah, beni aşk şarabından yaratmıştır; ölsem de çürüsem de ben, yine o aşkım! Ben, Hakk sevgisinin şarabıyla öyle kendimden geçmişim, öyle bir mest hâldeyim ki, zaten benim aslım aşk!”

Yine Dîvân-ı Kebîr’de “Gâh cüzdanını para ile doldurmak kaygısı ile gâh iyi yemek, içmek ile bu azîz ömür geçip gitmede” diyerek bizleri uyandıran Hazreti Mevlâna, “Gönlünü mânevî gıdalarla beslemeye bak” diye buyurur ve şu müjdeyi verir de Tanrı’dan ayrı olmadığımız, her nefeste onunla olduğumuz ümidini bağışlar:

“Aslında, Allah’ı seven herkesin canından her an mânevî bir duygu, ruhanî bir hasret, mest olmuş, kendinden geçmiş, harâb ve perişan bir hâlde ötelere, tâ rahmet sahibinin arşına kadar gitmededir!”

Rubaî:

“Ey aşıklar, müjde müjde! Hepiniz de el çırpın; o elden çıkan güzel varlık, ellerini çırpa çırpa geliyor. 

Baht gözü, bahtınızı görmüş de mahmurlaşmış, bu da bir delil, bir iz! Bu baht, apaçık bir gözden, ezelî varolandan ve varedenden geliyor. 

Candan tatlı ne vardır? Can gidecekmiş, gitsin! Korkma! Gideceğinden ne diye üzülüyorsun, gam yiyorsun? Ondan daha iyisi geliyor.”

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.