HAZRETİ MEVLÂNA’NIN ALLAH’A DAVETİ – 8

Âriflerin Menkîbeleri’nde, Seyyid Burhâneddin Hazretlerine sorulan bir soru şöyle nakledilir:

“Bir gün bir cemaat Seyyid’den, Allah yolunun sonu var mı? diye sordu. O da, yolun sonu var ama menzilin sonu yoktur, diye buyurdu. Çünkü bu yolda yolculuk iki türlüdür: Biri Allah’a doğru yolculuk, biri de Allah’da yolculuk. Allah’a olan yolculuğun sonu vardır. Çünkü bu yolculuk varlıktan kurtulmaktır. Bütün bunların sonu ve hudûdu vardır. Fakat Allah’a ulaştıktan sonraki yolculuk Allah’ın ilim ve mâfireti içinde olur ve onun da sonu yoktur.”

Yolda, ‘mal isterim, mevkî isterim, şeref isterim’ gibi birtakım istek ve sesleri, Mesnevî’de, gûlyabanî seslerine benzeten Hazreti Mevlâna, “İçinden bu sesleri men et de sırlar keşfedilsin” buyurur.

Bu seslerin nasıl mahvolacağının yolunun Allah’ı anmak olduğunu söyleyen Hazreti Mevlâna, sabır ve sebâtla zâhirî gözden başka bir göz elde edeceğimizi belirtir.

Bu suretle bizlerin bir deniz hâline geleceğimizin ve hattâ göklerde seyreden bir güneş kesileceğimizin müjdesini verir.

Makalât’ta Hazreti Şems, mürid hakkında der ki:

“Müride gerekli olan üstâdına karşı çok saygılı olmaktır. Onu, müridinden sor, demeleri bundandır.

Bir müride sordular: Senin üstâdın mı daha iyidir, yoksa Bayezid-i Bistâmî mi? Üstâdım daha iyidir, dedi. Peki ya üstâdın mı daha iyidir, yoksa Hazreti Peygamber mi? Üstâdım, diye cevap verdi. Peki, üstâdın mı daha iyidir, yoksa Allah mı? Mürid yine üstâdım diye cevapladı. Çünkü ben birlik ve tevhîdin sırrını ondan başkasında bulamıyorum”

Tanrı’nın bir neşe ve zevk olduğunu tekrarlayan Hazreti Mevlâna, Mesnevî’de bu neşeden şöyle bahseder:

“Peygamberler, Tanrı neşesine dalmışlardı, onunla yoğrulmuşlardı da onun için bu neşeden (dünya) vazgeçtiler. Fakat şarabın verdiği neşeye alışan, Tanrı neşesini nasıl beğenecek?

Onların canları, o neşeyi gördüğünden onlara bu neşeler, oyuncak görünmüştü. Diri olan bir güzelliğe dostluk eden, artık ölüyü nasıl kucaklar?”

Rubaî:

“Dünyaya ait birçok isteklerle dolu olan gönlünü, canını aşk askerlerinin önüne at, onlar öldürsünler de sen gönülden de candan da kurtul! Bedenini de kendin kaftan gibi yırt! Artık her şeyden kurtul! Onların ne eserinden, ne haberinden, ne de belirtilerinden bahsetme! Tamamiyle kendinden kurtul, kendinden geç! 

Ben şimdi kendimden geçtim, kendimdem kurtuldum ve düşüncenin de yolunu kestim. Ben mestim ama ey sakî sen bana yine o mansûr şarabından ver de beni büsbütün mest et, beni büsbütün benlikten, varlıktan kurtar! 

Haydi sıçra, kalk; ayağını varlığının başına bas, kendini ayak altına al! Haydi aşk kanatları ile uç, uç da nankörlükten de, şükürden de, her türlü kayıtlardan da kurtul!..”

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.