İNSAN-I KÂMİL HAZRETİ MEVLÂNA – 7

Mesnevî-i Şerîf, bütün varlıkların Tanrı’yla bir çeşit yakınlığı bulunduğundan bahseder. Çünkü Tanrı her şeyi yaratan, her şeye rızkını verendir. Bu bakımdan herkesin Tanrı’ya bir çeşit yakınlığı vardır. 

Hazreti Mevlâna, velîlerin Tanrı’ya yakınlığının farkını bizlere şöyle izâh eder: “Yakınlık da çeşit çeşittir. Güneş dağa da vurur, altına da. Fakat güneşin altına öyle bir yakınlığı var ki, söğüdün bundan haberi bile yok! Bu ulular Tanrı aşkının vahyi yakınlığına sahiptirler.

Velîlerle, velîlerin sözleri Musa’nın âsâsı ile İsa’nın ölüyü diriltmek için gösterdiği sihire benzer. Âsâ, görünüşte bir sopadan ibârettir ama ağzını açtı mı bütün varlık, ona bir lokmadır. İsa’nın sihrindeki harfe, söze bakma. Ondan ölüm bile kaçıyor, sen ona bak!”

Mürşid-i kâmile imanla bakanların Nuh’un gemisinde olup, tufandan emîn bulunduklarını söyleyen Hazreti Mevlâna yine şöyle buyurur: “Şeyhle beraber olunca kötülüklerden uzaksın, gece gündüz gitmedesin, gemidesin. Gemide uyuduğun hâlde yol almaktasın. Zamanın Peygamberinden ayrılma… Mürşid-i Kâmil, birinin kötülüğünü söylerse bu, Tanrı emriyledir. Kızgınlığa, hevâ ve hevese uymaktan değil! Onun şikayeti islâh etmek içindir.”

“Bazıları, ‘Bize öyle bir er bulmaya, öyle bir ulu kişinin huzuruna varmaya yol yoktur’ diyebilir. Bunu demeyin. Kerîm olan kişilere, hiçbir iş güç değildir. Onu bulan, fakat geç buldum diye düşünen kişiler ise gam yemesin. O ihmâl etmez. Tanrı rahmeti geç erişir ama adamakıllı erişir, seni bir ân bile huzurundan ayırmaz, her ân seninledir.”

Kasîde:

“Ey benim canım! Ey benim ay yüzlü sevgilim! Senden gelen belâ bana candan da tatlıdır. Bu yüzden ben, tatlı canı bıraktım. Varsın senin için yansın, yakılsın. 

Can, seni görünce kendinden utanır. Gönlüm şaşırır, ayağı balçığa saplanır. Benim gönülle alâkam kalmadı. Çünkü o, gönülde yaşamaktadır. Gönül onun yeri yurdu oldu. 

Sen bir güneşsin, gönül ise bir kuyuya düşmüştür. Arada sırada ışığını kuyuya düşür. Çünkü gönül, cana canlar katan aşkınla eriyip gitmededir. 

Ben kendimde olunca bakırım. Seninle olunca altın kesilirim. Kendimde olunca taşım, seninle olunca inci hâline gelirim. Senin kaftanını giymek ümidi ile aşka düşmüşüm, kemer bağlamışım. 

Ey ay yüzlüm! Dökülsem de sana muhtâcım, bitsem de sana muhtâcım. Senin kehribârının aşkı ile saman çöpü gibi uçar giderim.

Ey güzel yurdum Tebriz! Şemseddin yüzünden hayhuya düştüm. Ben senin buluşma Kâbe’ne ‘Lebbeyk’ diye diye geliyorum.”

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.