MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (160)

Bazı tarikatlarda riyazat var ve nefsi açlıkla terbiye ediyorlar. Ancak deniliyor ki, en büyük riyazat edeb riyazatıdır; riyazat nefsin kötü huylarını güzelleştirmekten ibarettir, arzu ve isteklere karşı koymaktır. Yani düşüncelerdeki olumsuzlukları gidermek ve her şeye güzel bakmak, her yerde Yaradan’ın güzelliklerini görmek. Sorum şu: Huylarını güzelleştiren bir insanın manevi görüşü açılır mı?

Bizim vazifemiz, yolcularımızı Hazreti Muhammed Efendimizin ahlakıyla ahlaklandırmak, O’nun huylarıyla huylandırmaktır. Yolcu bu hallere girdiği zaman ondaki nefs artık nefis olmuş demektir. Ama eğer bu hallere bürünemezse yolcu, yani O ayrı yolcu ayrı, o zaman da nefs arınamaz, bu güzellikler onda zuhur etmez.

“Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (Kötülükten sakınma halini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.” (Şems, 9)

Bakın Şems-i Tebrizi Hazretleri, “Nefsin kalesini ancak tevhid yıkar” diye buyurur. Ama nasıl bir tevhid? Şems gibi tevhid… Yani büyük bir aşkla bağlandığın yeri zikredeceksin.

Size bir hikaye anlatalım: Bir gün Konya halkı Şems Hazretlerini Konya’nın Kutbuna şikayet etmişlerdi. Bunun üzerine, Sultan’ül-Ulema Hazretlerinin yakın bir arkadaşı olan Kutub, Hazreti Mevlana’yı huzuruna çağırdı. Fakat Mevlana, Şems olmadan gitmek istemedi ve Şems Hazretleri, sonunda, Mevlana’nın ısrarlarına dayanamadı, istemeyerek de olsa gitmeyi kabul etti. Beraberce Kutub’un huzuruna geldiklerinde önce Mevlana, ardından da Şems odaya girdi. Kutub, Şems’i görünce öfkelendi; Şems de onun bu öfkeli haline karşılık Kutub’a öyle bir nazar etti ki, Kutub’un dili tutuldu. Mevlana, bu hali görünce anladı ki Şems ona nazar ediyor, dönüp Şems’e, “Efendi Hazretleri etme, nazarını çek…” diye buyurdu. Mevlana’nın bu niyazı üzerine Şems, Kutub’dan nazarını çekti ve Kutub, onları haddinden fazla ağırladı ve hiç şikayette bulunmadı. Ve bir zaman sonra oradan ayrıldılar. Şems, o zamanlar Kimya ile evli olduğundan dolayı artık Mevlana’nın evinde kalmıyordu ve gündüzleri bir inşaat ustası olarak çalışıyordu. Bir gün Şems işten eve dönerken yolda Kutub’la karşılaştılar. Kutub, Şems’i görür görmez caddenin ortasında, “La ilahe ilallah Şems Resulallah…” demeye başladı; o bunu der demez, etrafındaki halk Kutub’a saldırmaya başladılar. Şems, bunu görünce öyle bir nara attı ki, saldıranların elleri havada kaldı. Şems aldı Kutub’u onların elinden ve bir çeşmenin başına getirdi. “Efendi” dedi, “Deme öyle, La ilahe ilallah Şems Resulallah; de, La ilahe ilallah Muhammed Resulallah. Ceddim Hazreti Resulallah işlenmiş altındır, O’nu bütün dünya biliyor. Ben de Hazreti Muhammed’le aynı ayardayım ama işlenmemişim, beni ancak senin gibi birkaç kişi bilir; Mevlana bilir, başkaları bilmez.” Yani Veliler o dereceye gelirler ama Resulallah’a hürmet ederler ve O’nun önüne çıkmazlar.

“O, sana Kitab’ı indirendir. Onun bazı ayetleri muhkemdir, onlar Kitab’ın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalblerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve yorumlatmak için müteşabih ayetlerinin peşine düşerler. Oysa onların gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, ‘Biz ona iman etmişiz, tümü Rabb’imiz tarafından gönderilmiştir’ derler. Bu inceliği ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.” (Al-i İmran, 7)

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.