MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (69)

Mevlana ile Hüsameddin Çelebi

Hüsameddin Çelebi Hazretleri, “Sizin fikirlerinizi artık topluma sunalım” dediği zaman, Hazreti Mevlana ona sarığından Mesnevi-i Şerif’in ilk onsekiz beyitini sundu. Neden Hazreti Mevlana, Mesnevi-i Şerif’inin yazılmasını kendi talep etmedi, bundaki hikmet nedir?

Misal olarak, emirle bir şey yaptırmak, yazdırmak pek uygun olmaz. Gönülle yapılan hizmette birçok güzellik meydana gelir. Hazreti Mevlana, birkaç kişi ile oturdu, sarığın içinde o kağıt herkesin gözüne ilişti ama kimse, o nedir, diye sormadı. Hüsameddin Çelebi de sormadan destarın içine elini atıp, çıkardı. Çünkü Hazreti Mevlana’ya karşı çok sevgisi vardı, o kadar nazı geçiyordu. Sarıktan çıkardığı Mesnevi’nin ilk onsekiz beyitiydi. Okuduktan sonra, “Neden bunu sunmadınız?” diye sordu. Hazreti Mevlana da, ona tebessüm ederek, “Gönülden hizmete koşanı bekledim. Sen sevgiyle elini uzatıp aldın. Şimdi Mesnevi’yi ben söyleyeceğim, sen yazacaksın” dedi. Hüsameddin Çelebi, o onsekiz beyitten, kırksekizbin beyite kadar Mevlana’nın katipliğini yaptı; hiç bıkmadan, usanmadan yazdı. Hazreti Mevlana’yı banyo kapısında bile beklermiş. Banyoda cezbeye geldiği zaman söylediklerini, o hemen yazarmış. Hazreti Mevlana’yı hiç yalnız bırakmayan bir katip, bir aşık. Büyük bir zevkle, aşkla yazdı.
Hazreti Mevlana’nın, Hüsameddin Çelebi’ye saygısını gösteren bir olayı anlatayım:
Hüsameddin Çelebi, hanımını çok severdi, hanımı da onu. Hiç birbirlerine sevgide saygıda kusur etmemişler. Hanımı Hakk’a yürüyünce, Hazreti Mevlana dört sene Hüsameddin Çelebi’ye katiplik yaptırmadı, başkasına da yazdırmadı. Mesnevi’nin yazılmasına dört sene ara verdi. Hüsameddin Çelebi bu süre içinde anlıyor ki hanımı onun içindedir, onu kendinde buldu. Ondan sonra tekrar katipliğe başladı. Sevenle sevilen hangisi önce giderse, sevenine gider, başka bir yere gitmez.
Hüsameddin Çelebi, mezheb olarak Şafi; Hazreti Mevlana, Hanefi’ydi. Hüsameddin Çelebi, Hazreti Mevlana’yı çok sevdiği için arada mezheb farkı olsun istemiyordu. Bir gün, “Efendi Hazretleri, müsaade et ya mezhebine gireyim, ya da sen mezhebime gir, aramızda mezheb farkı olmasın” dedi.
Hazreti Mevlana cevap vermedi, güldü. Hazreti Mevlana gülünce, Hüsameddin Çelebi böyle demekle acaba hata mı yaptım diye düşüncede kaldı. Dayanamayarak tekrar Hazreti Mevlana’ya dedi ki:
“Ya Hüdavendigar, bir soru sordum cevap vermedin, güldün. Bu sorumla bir hata mı yaptım?”
Hazreti Mevlana şöyle seslenir:
“Ey ruhumun mertebesi Hüsameddin! Dini, mezhebi terk etmezsen ariflerin sırrına eremezsin. Hem dini var, hem mezhebin. Nasıl arif sırrına ere, ariflerle yol alırsın?”
Hüsameddin Çelebi burada şaşırdı, Hazreti Mevlana onun mantığının alması için dedi ki: “Din olarak Muhammedi, mezheb olarak Şafisin. Dini İsevi, mezhebi Katolik olan ama güzellikte ay parçası gibi bir Rum kızı seni kendine aşık ederse, sende düşünce sevgi hep o olur değil mi?”
“Evet.”
“Desene sen dininden de, mezhebinden çıktın. Karşı tarafa ağırlık verdin. Aşk ikisini de ortadan kaldırıyor. Onun için irfanlıkta, aşkta din, mezheb geçerli değildir.”
Büyük zatlar mezhepte durmazlar.
Hüsameddin Çelebi saf ve temizdi, onu böyle yetiştirdi. Hüsameddin Çelebi’de o güzellik olmasaydı, bu kadar güzel şeyler yazılmazdı, sevgiyle yazdı.
Sevgiyle hizmet etmek başkadır, emirle hizmet etmek başka. Fakir ellisekiz sene hizmetteyim. Hala kendimi bir arpa tanesi kadar yol almamış görürüm. O güzele doyamıyorum, doyumsuz bir güzellik, kendimi hiç hizmet etmemiş gibi görüyorum. Akılla yıllara bakarsan o güzeli yaşlandırır, sen de yaşlanırsın. Onun için insanlar o güzelliklere kolay varamıyorlar. Hüsameddin Çelebi çok sevildi, Hazreti Mevlana da onunla yola çıktı.

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.