FÎHİ MÂ-FÎH’DEN SOHBETLER – 31

Âlemin Gönlü…

Ovada küçücük bir yaratık vardır. Küçüklüğünden göze görünmez. Fakat bağırdı öttü mü, sesinden anlaşılır. Yaratıklar da dünya ovasına dalmışlardır; senin özünse pek lâtif, gözlere görünmüyor; söz söyle de tanısınlar seni. Sen, bir yere gitmek istedin mi, önce gönlün gider, orasını görür, orasının ahvâlini anlar. Sonra gönül geriye gelir, bedeni çeker götürür. Şimdi bütün bu yaratıklar, peygamberlerle erenlere karşı bedendir; âlemin gönlü peygamberlerle erenlerdir. Önce onlar, o âleme gittiler; insanlıktan, etten deriden sıyrıldılar; aşağıdan yukardan çıktılar; bu âlemi de seyrettiler, o âlemi de. Konaklar aştılar; sonucu, yol nasıl alınır, anladılar. Ondan sonra geldiler; o temelli âleme gelin; bu dünya yıkık bir âlem, geçici bir saray; biz hoş bir yer bulduk, size haber vermedeyiz diye halkı o âleme çağırıyorlar. Artık anlaşıldı ya; gönlüm, herhalde sevgiliyle beraber; konaklar aşmaya ihtiyacı yok; ne yol kesici korkusu var, ne palan, deve ihtiyacı. Bunlarla bağlı olan, yoksul beden.  

Rubâi:

“Gönüle dedim ki: A gönül, bilgisizlikten nasıl bir kişinin tapısından yoksunsun, bilir misin? Gönül bana, a arayan dedi, yanlış söylüyorsun; Ben tapıdayım da sensin başı dönen.”

Nerde olursan ol, ne hâlde bulunursan bulun; sevmeye, âşık olmaya çalış. Sevgi mülkün, ülken oldu mu, boyuna âşık olursun; mezarda da, mahşerde de, cennette de âşık olursun; sonu gelmez ya; boyuna âşık olursun. Mâdemki buğday ektin, kesin olarak buğday biter; ambardaki buğday da o biten buğdaydır. Mecnûn, Leylâ’ya bir mektup yazmak istedi; eline kalemi aldı, şu beyti söyledi: 

“Hayâlin gözümde, adın ağzımda; Anışın gönlümde, nereye yazayım?”

Mâdemki hayâlin gözü durak edinmiş, adın ağızdan gitmiyor; anışın can evinde; peki, mektubu kime yazayım; buralarda dolaşıp duruyorsun sen, dedi de kalemi kırdı, kâğıdı yırttı. Çok kişiler vardır, gönülleri bu sözlerle doludur; fakat söyleyemezler; söylemeye âşık olsalar, söylemek isteseler bile söyleyemezler. Buna şaşılmaz, aşkı da gidermez bu. Zâti temel olan da gönüldür, dilektir, aşktır. 

Rubaî:

“Ağzımda senin ateşinden bir ateş var. O ateşin beni nasıl yandırdığını söyleyemem. Çünkü dilime yüzlerce mühür vurulmuş, bağlanmış. Benim öyle gizli şûlelerim, alevlerim var ki, o şûleler, iki dünyayı da bir lokma eder, yutar.”

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.