🌹“Başımı, senin eşiğinin toprağına koyarım; gönlümü, senin gönüller alan saçlarının büklümlerine veririm… Canım dudağıma gelmiş; tez dudağını getir de bahaneyle canımı ağzına vereyim gitsin.”
Ben, Muhammed’in nûru sırrına dayanarak derim ki, Tanrı tamamiyle zevktir, tatmayan anlamaz. Ben, o zevkim ve o zevke baştan ayağa gömülmüşüm. İman, tamamiyle zevk ve şevktir.
Aşkın dudakları şiir, dili mûsikîdir.
Ah, yine benim içime bir ateş düştü; bu dîvâne gönlüm, gene sahrâlara doğru yollandı…
Ey özü, sözü nûr olan; ey bütün yüreklere hükmeden gönül! Sen aşkı kendine seçtin de canın her dileğine erdi…
Yaş, kuru herkesin gözü birbirine bakmış kalmıştır; fakat senin gözün öyle değildir, o gözün bakışı yalnız Allah’adır. Herkesin gözü de isterim ki, senin üzerinde olsun. Zîrâ senin elin Allah’ın elidir. Senin gözün Allah’ın mestidir. Allah’ın gölgesi, herkesin üzerinde ebedîyyen kalsın.
Halkın iştiyâk inlemeleri sizdendir. Peki, sizinki kimdendir? Bunların hepsi aşktan doğdu. Aşk acaba neden doğdu? Ey Hakk’ın ve dinin Sevgilisi! Sen vücut mülkünün mâlikisin. Aşk, senin gibi bir Keykûbad daha âlemde görmedi.
Allah’ın Kur’ân’da ‘Nûn vel kalemi ve ma yesturûn’ diye yemin ettiği kalem, Muhammed’in yüce vasıflarını ve Kur’ân’ın öz mânâlarını yazmış olan onun kalemidir.
O kalemin gölgelerinde, bir güzelin yanaklarına düşen siyah saçlarının parlak akisleri gibi, gönülleri aydınlatan ve daima süsleyen ilâhî bir nûr vardır. Karanlıklara, mehtaptan yapılmış selsebillerden kevserler akıtan ve hayat suyu ile kupkuru çölleri, çoraklıkları sulayan hep o kalemdir. İrfân vadileri o kalemden gelen tazelikle, nûrla yeşillenir ve ışıklanır. O kalemden hep aşk şarabı akar, neş’e nûru damlar. İnsanlar için o kalem bir sûrdur, onları diriltir, aşk mahşerine toplar. Onun bir nafhâsı vardır ki, her nefesinden Allah’ın güzel kokusu gelir. Onun çizdiği yollar o kadar parlaktır ki, o yolda yürüyenleri, Allah’ın gözler kamaştıran cemâline ulaştırır.
Gönüller için o kalem, aşk Cebrâilinin ilham şehperidir, her kımıldayışında başka bir can âleminin havası gelir, başka bir safâ ve hayat göklerinin parlak maanî yıldızları görünür. O kalemden çıkan şiirler, aşkın en mûnis, en sevimli sesidir. O kalem, yâ Rabbi! Ne mûciz, ne rûhanî bir kalemdir…
Bir ucu Hakk’ın dudaklarını öper bir ney midir? Yoksa o, yüzü Hakk’ın parmaklarını okşar bir çeng midir? Bilmem… Daima şen ve neş’eler serpen o kalem, bazen bir mûsikî ahengi belâgatiyle inler, bazen bir bülbülün terennümlerindeki sevimli feryâdlarla söyler. Ah, onun inleyişlerinde, feryâdlarında bile aşkın, visâlin en güzel kokusu, en tatlı ve en heyecanlı lezzeti vardır.
(Not: Bu yazılar; Hazreti Mevlâna’mızın Mesnevî’sinden ve Dîvân-ı Kebîr’inden, Hazreti Şems’imizin Makâlat’ından, Hazreti Sultan Veled Efendi’mizin İbtidânâme’sinden, Mithat Baharî Beytur Hazretleri’nin eserlerinden, İbrahim Şahidî’nin Gülşen-i Tevhid’inden, Yunus Emre’mizin Dîvân’ından ve Hasan Dede’mizin şiir ve sohbetlerinden alıntılar yapılarak derlenmiştir; mânevî aşkın mestliğini gönüllerimize bir nebze olsun yansıtabilmesi temennisiyle…)
Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…