Mahmut Efendi (Mahmut Dipşar): Bir gün Hazreti Mevlâna’nın huzûrunda birisi üzülüyor, ağlıyor. Mevlâna, onun neden üzüldüğünü soruyor. Adam diyor ki: “Keşke Şems Hazretleri hayatta olsaydı da, kendisini görebilseydim!” Bunun üzerine Mevlâna diyor ki: “Yazıklar olsun, benim her sakalımın teli bir Şems olmuştur!”
Fakat şöyle bir şey daha var; Hazreti Mevlâna, Dîvân-ı Kebîr’de diyor ki: “Dokuz felekle, yüce babalar anlamına gelen âbâ-yi urbîyyede Zuhâl, Müşteri, Merih, Utarit, Zühre, Neptün, Uranüs ve iki Kutup Yıldızı, her felekte bir müddet kalmak sûretiyle düşüp kaldım. Yıldızlarla beraber burçlarda nice seneler döndüm durdum.
Bir müddet görülmedim, onunla beraber bir yerde bulundum. O zaman Hakk’a en yakın olma, ‘Ev-ednâ’ mülkünde idim. Orada ne gördümse gördüm. Ben ana karnındaki çocuk gibi besiyi Hakk’tan aldım.
Âdemoğlu bir kere doğar, ben çok kereler doğdum. Ten hırkasında yıllarca bulundum. Bir çok işler gördüm. Kendi elimle bu hırkayı hayli yırttım. Zâhidlerle muhabbetlerde birçok geceler sabahladım. Kâfirlerle de puthânelerde putların önünde yattım, uyudum.
Hem dolaşan kurnaz hırsızlardanım, hem inleyen hastaların elemleriyim. Ben hem bulutum, hem yağmur, bağlara yağar dururum.
Ey dilenci! Benim eteğime asla fânîlik tozu bulaşmamıştır. Ben bekâ bağında ve bostanında bol bol güller topladım. Benim aslım sudan, ateşten, asabî rüzgârlardan, nakışlı topraklardan değildir. Ben bunların hepsine karşı gülmüşüm.
Evlâd! Ben Şems-i Tebrizî değilim… Eğer beni görürsen, sakın kimseye gördüm deme, o ben değilim, ben tertemiz nurum.”
Yani Mevlâna, bir yerde, ‘Benim sakalımın her teli bir Şems’tir’ diyor, diğer tarafta da, ‘Ben, Şems-i Tebrizî değilim’ diyor. Ne dersiniz Hasan Dede?
Hasan Dede (Hasan Çıkar): Cenab-ı Mevlâna, selâm olsun üzerine, bütün bu söylediklerinin hepsinde vardır ve her sözü doğrudur.
Çünkü Hazreti Mevlâna, bir yerde bizlere şöyle seslenir:
“Âdem, daha balçık hâlindeyken, ben Nebîydim.”
Hazreti Mevlâna, baştan aşağı O idi. Yani Yaratıcı ile tamamen birleşmiş ve O olmuştu. Onu birinin âşikâr etmesi gerekiyordu. Ne babası, Sultan’ül Ulemâ Hazretleri, ne de ilk şeyhi Seyyid Burhâneddin Efendi, onu âşikâr edemedi. Mevlâna, onların yanında devamlı gizli kaldı. Ne zaman Şems-i Tebrizî ile karşılaştılar, Şems onun kim olduğunu keşfetti ve Mevlâna’ya Hakk olarak nazâr etti ve Şems’in bu nazârıyla Mevlâna bir volkan gibi patlama yaptı ve bütün dünyayı hakîkatlerle donattı.
Ve Hazreti Şems, Hazreti Mevlâna’nın bu hâlini görünce, şöyle bir seslenişte bulundu:
“Ben, Mevlâna’yı bir sefer irşâd ettim, o beni sayısız sefer irşâd etti.”
Şems ile Mevlâna, üç ay hâlvete girdiklerinde, hâlvet boyunca sadece üç simit yemişlerdir, yani öyle ballar, baklavalar, börekler yok. Hâlvetten çıktıkları zaman ikisi de bir deri bir kemik hâlindeydiler. Allah’ın bütün güzellikleri ikisinin gözünde apaçık görünmekteydi.
Hazreti Mevlâna, kendisini anlayacak, onu tanıyacak, onun gönlünü okuyacak birisini bulmak için sayısız defalar devrân yapmıştır bu âlemde. Şems-i Tebrizî Hazretleri de, Mevlâna gibi bir Hakk dostunu ararken Allah’a münâcatta bulunmuştur ve demiştir ki: “Allah’ım, bu dünyada senin sayısız gizli velîlerin vardır, bana onlardan birisini göster de gideyim ona gönlümü açayım.”
Cenâb-ı Hakk’tan Şems’e şöyle nidâ gelir: “Sana bir mürşid göstereceğim, karşılığında bana ne vereceksin?” Şems-i Tebriz, “Başımı vereceğim!” diye cevap verince, Hakk: “O zaman Rumeli diyârına gideceksin, orada Mevlâna Celâleddin Rumî’yi bulacaksın. O senin mürşidindir” diye seslenmiştir.
Eğer onlar buluşmasalardı, Mevlâna’nın güzellikleri ortaya çıkmayacaktı. Şimdi bakacak olsanız; Mevlâna, Şems ile anılır; Şems de Mevlâna ile anılır.
Ve dikkat edin! Hazreti Mevlâna , selâm olsun üzerine, son deminde rûhunu, ne babasına ne de bir başkasına teslîm etmiştir; Şems’e teslîm etmiştir.
O günlerinde Şeyh Sadreddin Efendi Mevlâna’ya şifâ dilemek için ziyâretine geliyor; Mevlâna ona dönüp: “Sakın bana şifâ dileme” diyor ve devam ediyor: “Nûrun nûra kavuşmasına bir soğan zâresi kadar mesafe kalmıştır. Neyler üflensin, kudûmler vurulsun. Bu akşam benim düğün gecem; Yâr ile buluşma gecem.”
Bugün, Hazreti Mevlâna’nın bu mânevî düğünü seyretmek için, Şeb-i Arûs’da, bütün dünyadan yüzbinlerce insan geliyor. Hazreti Mevlâna, bu konuda bizlere de büyük bir ders veriyor. Bizler de imanımızı güçlendirelim, kimliğimize ulaşalım, iyi bir insan olalım ve onlara lâyık birer kul olalım, çünkü ömür su gibi gidiyor.
Kâinatın nûru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın, Pîrân Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huu…