Gönül, Azîz Bir Şeydir…
Nasılsın, gönlün hoş mu? Gönül aziz bir şeydir. Ağa benzer. Düzgün, sağlam olmalı ki av tutsun. Gönlü, hatırı hoş olmayan, yırtılmış ağa benzer; bir işe yaramaz. Birisinin hakkında beslenen dostluk da aşırı olmamalı, düşmanlık da. Bunların ikisinden de ağ yırtılır; ortalama gerek. Aşırı olmaması gerek dediğimiz bu dostluk, Tanrı’dan başkasının hakkında. Tanrı hakkındaysa aşırılık düşünülemez bile. Sevgi ne kadar ileri olursa o kadar iyidir. Tanrı’adan başkasına beslenen sevgi aşırı olursa…
Halk feleğe kapılmıştır, feleğin çarkıysa boyuna döner; halkın hâli de hâlden hâle döner durur. Birisi aşırı sevildi mi, o kişinin boyuna kutlu olmasını, büyük bir hâlde kalmasını ister insan. Bunaysa imkân yoktur. Bu bakımdan adamın hatırı darmadağın olur, canı sıkılır. Düşmanlık da aşırı olursa adam, düşmanının hep kutsuz olmasını, aşağılık olmasını ister. Oysa ki feleğin çarkı döner, onun ahvâli de kimi vakit kutlu olur, kimi vakit kutsuz. Boyuna kutsuz olması da mümkün değildir; bu yüzden yine canı sıkılır.
Fakat Tanrı sevgisi, bütün âlemde, ateşi kutlu bilenlerde Musa dinine uyanlarda, Hıristiyanlarda, bütün, bütün var olanlarda gizlidir. Kim vardır ki kendisini meydana getireni sevmesin? Sevgi onda gizlidir amma engeller göstermez onu. Engeller kalktı mı, o sevgi de görünür.
Var olanların da sözü mü olur, yeri midir yâni? Yokluk bile kendisini varlık âlemine getirir umuduyla coşup köpürmededir. Yokluklar, bir mevki elde etmek umuduyla padişahın tapısında saf düzmüş dört kişidir sanki. Her biri, öbüründen utanmada; çünkü onun umusu, öbürünün umudunu kırmada. Evet, yokluklar da var olmak umuduyla saf düzmüşlerdir; her biri, beni var et demede, Tanrı’nın önce kendisini var etmesini dilemededir de birbirlerinden utanırlar âdeta. Şimdi yokluklar böyle olunca var olanlar nasıl olurlar?
“Hiçbir şey yoktur ki onu överek noksan sıfatlardan arı olduğunu söylemesin.”
Buna şaşılmaz; olmayan her şeyde onu överek noksan sıfatlardan arı olduğunu söyler; asıl şaşılacak şey budur.
Kâfirlik de, din de… Her ikisi, senin yolunda yelip dururlar; Hem de birdir, ortağı yok diye diye.
Bu bir evdir ki yapısı gafletten. Cisimlerin, âlemin durması, hep gafletle. Şu büyüyen, gelişen beden de gafletle gelişmiş, yetişmiş. Gaflet küfürdür; din, küfür olmadıkça mümkünü, yok, olamaz. Çünkü din, küfürden vazgeçmektir. Şu hâlde küfür gerek ki terkedilsin. Demek ki ikisi de bir şey; değil mi ki bu, onsuz olmuyor, o da bunsuz olmuyor; birbirinden ayrılmıyorlar demek. Yaratıcıları bir. Bir olmasaydı yaratıcıları, birbirinden ayrılırdı onlar. Madem ki yaratan bir; “Birdir, ortağı yok” demektir.
Beyit:
“Ey gönül! Sen güzelsin, o Hüsrev’in yüzünden büsbütün güzelleş, eğer hoş bir Hüsrev’sen, o güzel Şirin’in Hüsrev’iysen gerçek aşka düş de Ferhat ol!”