MERAM’DAN SİLİVRİKAPI MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ’NE… (150)

İnsanın, altı cihette Cenab-ı Hakk’ı seyretmesi zikir değil midir? Ya da Cenab- ı Hakk’ı tefekkür etmesi zikir değil midir? Zikir nedir?

Üç türlü zikir vardır: Birincisi cehri zikir, sesli zikredilir. İkincisi hafi zikirdir, sessiz zikredilir. Üçüncüsü ise kalbi zikirdir, adı üstünde kalbi zikir. Kalb, hakikatte doğduğumuz günden itibaren daima ‘Allah’ diye zikretmektedir.

Allah’ı her yerde görmek ancak aşığa mahsustur. Çünkü aşık, nereye giderse gitsin Sevgilisiyle beraberdir, nereye bakarsa baksın Sevgilisiyle bakmaktadır. Çünkü aşığın her zerresini Maşuğu kaplamıştır, yani o her an zikirdedir.

“Davete, ancak bütün kalbleriyle kulak verenler uyar.” (En’am, 36)

 

Peygamber Efendimiz, Mirac’a çıktığında O’na dediler ki: “Muhammed, sen çekil, şimdi senin Rabbin namazda.” Yani, senin Rabbin zikirde, senin ruhun zikirde… En büyük zikir budur, değil mi?

Hazreti Muhammed Efendimizin her zerresi Hakk’a aittir. O, eğer derse ki, “Ben zikrediyorum”, ikiliğe düşmüş olur. Hakikatte kendisi O’dur. Şöyle bir misal verelim: Hazreti Peygamber Efendimiz, bir gece namazdan sonra nefsine ızdırap vermek istiyor ve sağ ayağı üstünde bir müddet duruyor. Sonra bir müddet de sol ayağı üstünde duruyor. Böylece nefsine ızdırap veriyor. Bir zaman sonra Allah’tan bir nida geliyor: “Ey benim Habibim Muhammed! Hani sen beni çok seviyordun?” Hazreti Muhammed, “Evet” diyor, “Seni çok seviyorum.” Yine Allah, O’na şöyle sesleniyor: “Hem beni çok seviyorsun, hem de bana ızdırap veriyorsun.” Hazreti Muhammed, “Nasıl sana ızdırap veriyorum?” diye soruyor. Allah, “Tek ayak üstünde duruyorsun ya, bana ızdırap vermiş oluyorsun. Sen ne sıkıntı çekiyorsan, aslında ben çekmiş oluyorum” diye yanıtlıyor.

Aynısını Ebu Müslim yapmaya kalktı, ona da Cenab-ı Hakk’tan şöyle bir ses geldi: “O şeref Habibime aittir, sen gece gün tek ayak üstünde kalsan, o şerefe nail olamazsın.”

Hazreti Mevlana’nın bir kasidesine kulak verelim…

“Senin aşkının gamzesi, bakışı taç, taht sahibi bir padişaha bile bir arpa kadar değer vermez. Bir ihtiyaç sahibini, aşka susamış birini görünce onu gönlüne alır.

Aşık, sevgilinin ayakları altına atlaslar, ağır ipekli kumaşlar döşemek için ciğerinin kanı ile atlas yaygılar, ipek kumaşlar dokur.

Aşk, güzellik padişahının damına çıkılacak bir merdivendir. Sen gel de Miraç hikayesini aşığın yüzünden oku!

Meyve, nasıl ağaçta biter, olgunlaşırsa, aşık da asılma ile, ölümle yaşar. 0nun için meyve zamanında bahçeye gel de yüzlerce Hallac’ı darağacında asılmış gör.

Aşk, gönül şehrini her zaman yağma eder durur da aşık onun için dağınık, sözler söyler.”

Hazreti Mevlana’nın bahsettiği “Mirac hikayesi”, Elmalılı Hamdi Yazır’ın tefsirinin 3151. sayfasında geçen şu beyti hatırlattı: “Renk aleminden mücerret olan Mi’rac hikayesini, ben bi-dile, yani vecde müstağrak olmuş bayılmış olan bana sorma. Katre derya oldu. Bilmem ki, Peygamber ne oldu? Ancak bu makam tefekkür edilirken hulul ve imtihan şaibelerinden sakınmak tenzihinden asla gaflet etmemek gerek.”

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.