İMAM ALİ EFENDİMİZDEN ÖĞÜTLER – 62

“Sen ey insan, ayan beyan bir kitapsın, harfleriyle yüreğin okunur.”

Hazreti Ali Efendimiz çok güzel buyurmuş. Zaten, Hazreti Ali Efendimiz, selam olsun üzerine, tek Kur’an-ı Natık’tır, O canlı Kuran’dır.

Kitap insandan doğar, insan kitaptan doğmaz. Bu yüzden kişi dilinden kim olduğunu ortaya çıkarır. Bir kişi güzel sözler sarf ediyorsa ona sorarlar, “Sen aynandan bahsediyorsun, nereye bağlısın?” O da söyler nereye bağlıysa; örneğin Abdülkadir Geylani’ye bağlıdır, Seyyid Ahmed Rıfai’ye bağlıdır, Nakşibendi Hazretlerine bağlıdır, Mevlana’ya bağlıdır, Hünkar Hacı Veli Bektaş’a bağlıdır. Bu üstadlara bağlı olanların hepsinin dilinde Ehlibeyt vardır, Allah vardır; başka bir şey yoktur. Hepsinin sözleri yapıcıdır, itici değildir. Bunun için onlar dillerinden okunurlar.

Peygamber Efendimiz, “Mescidinizi ululanma ve süslerle bina etmeyiniz, sade yapınız ki, şehir ve kasabalarınız şerefli olsun” diye buyurur.

Hüdavendigar Mevlana, mescidin manasını şöyle vermektedir: “Peygamberlerin yapılarında da hırs yoktu…onun için boyuna parlayıp duruyor, parlaklığı boyuna artıyor. Ulular nice mescidler yaptılar…fakat hiçbirinin adı Mescid-i Aksa değildi. Her an şerefiartan Kabe’nin yüceliği, İbrahim’in ihlaslarındandı! O mescidin fazileti, toprağından, taşından değildi… yapıcısında hırs ve savaş yoktu da ondan! Ne onların kitapları, başkalarının kitaplarına benzer… ne mescidleri, başkalarının mescidlerine, ne alışverişleri, malları mülkleri, başkalarının alışverişine, malına mülküne! Ne edebleri başkalarının edebleri gibidir. Ne hiddetleri, azapları başkalarının hiddeti, azabı gibidir. Uykuları da başkadır, kıyasları da, sözleri de! Her birinin başka bir nuru, feri var… can kuşları uçar ama, başka bir kanatla uçar! Gönül, onların halini andıkça titrer durur… onların işleri, bizim işlerimize kıbledir! Onların kuşlarının yumurtası altındandır… camları, gece yarısı, seher çağını görür! O kavmin iyiliğini canla başla ne kadar söylersen söyleyeyim, noksan söylemiş olur; onları noksan övmüş olurum! Ey ulular, Mescid-i Aksa yapın; çünkü Süleyman yine geldi vesselam!”

Ne güzel buyurmuş Koca Mevlana… O, ilim irfan konularındaki üstün mizacını daima tevazu ile süslemiştir. Bütün halka aynı dille hitap etmiş, hareketlerinde zerre kadar kibir, kendini beğenmişlik barındırmamıştır. Çünkü tevazu ve alçak gönüllülük müminlere, Hazreti Muhammed Efednimizden miras kalmıştır. Onun izinden gelen Veliler de, sundukları bütün bilgilerin gerisinde durur; fikrini dile getiren kimseyi susturmaz; sorulanlara iyi-kötü demeden sabırla cevap verirler.

Bizim Peygamberimiz “El fakru fahri – Fakirlik benim iftiharımdır” demiştir ve yüceliğini böylece ortaya koymuştur.

Hayatın gayesi Hakk’ın muhabbetidir. Buna da tevazu ve yoklukta kalmakla erişilebilir. Kibirden, gurur ve kendini beğenmişlikten arınmış, kalbinde Allah aşkıyla yaşamaya koyulmuş kişi; yaptığı iyiliklere de, gördüğü kötülüklere de kalbinde yer vermez. Kendini methetmez. Ondan meydana çıkan güzelliklerin Allah’tan kaynaklandığını hatırında tutar, kendisine mal etmez ve böylece yoklukta durduğu müddetçe Hakk’ın güzellikleriyle şereflenir, Hakk’ın nuru o kişiden yansımaya başlar.

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.