“Haddini bilen helak olmaz.”
Hüdavendigar Mevlana, bizleri bize en güzel şekilde bildirdi. Bizler derinliklere inip, kişiliğimizi arayacağımıza nefsi arzularımızın peşinde koştuğumuz için sıkıntılardan, hüzünlerden kolay kolay kurtulamıyoruz.
Yunus Emre’nin buyurduğu gibi: “İlim, ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir. Sen kendini bilemezsen, bu nice okumaktır?”
İnsan yeryüzünde en mukaddes varlıktır. Bütün varlıklar insanla dile gelmiştir, Allah’ın bütün güzellikleri insanla bildirilmiştir. Öyleyse aynaya bakıyoruz ve kendimizi insan görüyoruz da neden insanlığı öğrenmeye çalışmıyoruz?..
Akıl, güzel bir yerden aşı almışsa, insanı çok güzel yerlere götürür, almamışsa neuzübillah isyanlara düşürür.
Allah, insanı bu kadar mukaddes kılmış, cihana hakim kılmış, kendisine temsilci seçmiş. İnsan kişiliğini bulursa hatalara düşmez.
Ne güzel buyuruyor Yüce Mevlana ve diyor ki: “Senin yanındayım, beni uzak görme! Benim yanımdasın, benden ayrılma! Kendini yaratandan uzak düşen kişinin işi yolunda, uygun olur mu? Benim gözümle neşelenen göz parlar, keskinleşir, öteleri, gaybı görür. Duyduğu manevi zevkden ötürü mahmurlaşır. İçinde benim rüzgarımın estiği, sevgimin dolaştığı gönülde, manevi güller açar, nurlarla dolu gül bahçesi olur…”
İnsan, kimliğini bilmediği için küfürdedir, hatadadır, isyandadır, benliktedir. Bu nedenle hüzünlerden de kolay kolay kurtulamaz. Bir kere kendine sorsa; ben kimim, ne yapıyorum, neden bu hallere düşüyorum, bu yaptığım işlerden ne bekliyorum? Biraz düşünse, elini ayağını çeker. Düşüncesizce hareket ediyor, sonra başına bir sürü iş geliyor. İnsan bir düşünürdür, insandan düşünce alındı mı deriyle kemik kalır.
Madem ki biz Hazreti Muhammed’e, Hazreti Mevlana’ya gönül verdik, daima onların büyüklüğünü düşünmemiz, onların güzelliklerini kendimizde çoğaltmamız, onlarla yola çıkmamız, onların diliyle topluma konuşmamız, onları gönlümüzde taşımamız lazım. O zaman onların ruhları bizimle şad olur, biz de onlarla şad oluruz.