Vicdanî Anlayış…
Sırâceddin dedi ki: Bir şey söyledim, içime dert oldu.
Mevlânâ buyurdu ki: O memurdur, o sözü söylemene engel oluyor. O memur gözünle göremezsin amma onun sürüşünü, onun verdiği derdi görür de bilirsin ki bir memur var. Su altında yüzersin; sana güller, fesleğenler dokunur. Başka bir yana gidersin, tikenler batar sana. Anlarsın ki bu yan, tikenliktir, kötüdür, adama eziyet verir; o yansa güllük gülüstanlıktır, esenliktir; ikisini de görmezsin amma anlarsın. Bu anlayışa vicdanî anlayış derler; görünenden de açıktır bu.
Meselâ açlık, susuzluk, öfke, sevinç… Hepsi de gözle görülmez amma görünürden de açıktır bunlar. Çünkü gözünü açsan görülen bir şey yoktur ortada; yoktur amma açlığı kendinden hiçbir düzenle gideremezsin. Yemeklerdeki sıcaklık, soğukluk, tatlılık, acılık da böyledir; gözle görülmez; görülmez amma görülenden daha da açıktır. Hâsılı bu görüşle ne işin var senin, şu bedenle ilgin nedir ki? Sen, bunsuz varsın, boyuna da bedensizsin zâten. Geceyse bedene aldırış bile etmezsin; gündüzse işlere koyulur gidersin; hiç de bedenle değilsin; peki, ne diye tir tir, titrersin şu bedenin üstüne; bir an bile onunla değilsin ki; hep başka yerlerdesin; sen nerdesin, beden nerde?
“Sen bir ovadasın; ben bir ovadayım.”
Beden, pek yaman bir şaşırtmacadır. İnsan sanır ki o öldü mü kendi de öldü gitti. Hey gidi hey; ne ilgin var bedenle senin? Büyük, pek büyük bir göz bağı bu.
Firavun’un büyücüleri, bir zerrecik bu gerçeği anladılar, bedenlerini fedâ ediverdiler; gördüler ki bu bedensiz var olmuşlar; bedenin onlarla bir ilişiği yok. İbrâhim, İsmail, peygamberler, erenler de böyle; bedeni, oluşunu, olmayışını anladılar da boşverdiler bedene.
Haccâc esrar içmişti de dalgaya düşmüştü; başını almış, kapının yanına koymuş sanıyordu kendini. Kapıyı oynatmayın, başım yere düşmesin diye de bağırıyordu. Başı bedeninden ayrı, kapıyla duruyor sanıyordu. Bizim hâllerimiz de böyle, halkın hâlleri de. Sanıyorlar ki bedenle ilgileri var, onunla yaşamaktadırlar.
Rubaî:
“Bedenin hakîkat yolunda topal oluşundan, gönlün de hızlı gidişindendir ki, Allah sırrı bedenden zuhûr etmez de, onun vefâsı, mürüvveti hep gönülden belirir.
O beden nerededir ki, can ile aynı renge bulanmıştır? Can padişahına su kesilmiştir, toprak olmuştur, balçık olmuştur da cana gönlünde yer vermiştir.”