Yuvayı dişi kuş yapar…
Ne derler: Yuvayı dişi kuş yapar. Size bir hikaye anlatayım…
Zamanın birinde bir tembel varmış, ismi tembel Ahmet. Bu tembel Ahmet’in yemeğini, suyunu yatağına götürüyorlar. Bağırıyor hep yattığı yerden, “Kalkamamm, edemeem…”
Sarayda bir gün, Padişahın kızı hizmette bulunuyor babasına, annesine; konu açılıyor, Padişah erkek evlatlarını övüyor. Kızı da dönüp diyor ki: “Efendi baba, yuvayı dişi kuş yapar, erkek kuş yapmaz.”
Padişah, “Sen mi” diyor, “benim sözüme karşı geliyorsun, seni tembel Ahmet’le evlendireceğim. Bakalım Ahmet’i sen adam edecek misin?”
Kalkıyor Padişah, yapıp ne yapıp, ilan ediyor, kızını veriyor tembel Ahmet’e. Kız, ne yapsın, babasının emrine itaat ederek gelin oluyor gidiyor tembel Ahmet’e.
Bir sabah, Ahmet yatağında duruyor, karnı da acıkmış, bağırıyor, “Yemeek… ekmeek…”
Hanımı karşısında kurmuş kahvaltıyı sabah, “Kalk ordan” diyor, “gel ye.”
“Kalkamaam!..” bağırıyor çağırıyor.
Kız hiç duymuyor, kendisi yiyor. Bir vakitten sonra kaldırıyor sofrayı, o orda aç kalıyor. Öğlen aç, akşam aç… Dayanamıyor tembel Ahmet, yarındası hop çıkmış yataktan, oturuyor kahvaltıyı yiyor.
Şimdi erzak bitiyor, kız diyor, “Çarşıdan çık al, bana yakışmaz.”
“Çıkamaam, edemeem…”
“Sen bilirsin” diyor kız.
Kız zeki, oruç tutar gibi az yiyor, bunu daha çok aç bırakıyor. Ahmet acıkıyor, gözleri kamaşıyor. Kalkıyor arıyor ne alacak çarşıdan, pazarı da bilmiyor. Çıkıyorlar beraber, Ahmet’in elinde zembil, o taşıyor erzakları, erkek ya. Yapıyorlar alışverişlerini geliyorlar eve.
Kız diyor, “Ahmet, dünyalığımız bitiyor, çalışman lazım.”
“Ben çalışamaam.”
“E sen bilirsin” diyor kız. Ahmet düşünüyor taşınıyor iş aramaya başlıyor. Bakıyor bir kervan işçi arıyor, atları baksın, atlara su versin, ona da maaş verecekler. Tembel Ahmet o kervana yolcu oluyor, helalleşiyor hanımıyla, çıkıyor işe.
Yolda bir yerde atlar susuyor, geliyorlar bir kuyu başına, kovayı indiriyorlar ama kova suya inmiyor. Bakıyorlar ki, iki tane iri yarı kaplumbağa kuyunun dibinde durmuşlar, suyu kapamışlar.
Tembel Ahmet’e diyorlar, “Sen in kuyunun dibine, suyu doldur bize seni çekelim yukarıya.”
Yok ne yapsın Ahmet… İndiriyorlar Ahmet’i kovayla aşağıya. Bakıyor şimdi kaplumbağalara, duruyor Ahmet onları görünce, hiçbir türlü su alamıyor.
Kaplumbağa dile geliyor, “İkimizden hangimiz daha güzeliz, seçersen sana ikramda bulunacağız.”
Ahmet diyor, “Aranızda hanginiz daha çok sevgiden söz ederse, o güzel sayılır.”
Kaplumbağalar beğeniyorlar Ahmet’in sözünü, ikisi de birer peri haline geliyorlar. Bunun dolduruyorlar kovasını suyla ve iki tane nar veriyorlar Ahmet’e.
Ahmet suluyor atları, başka bir kervana veriyor narları, götürsün evine. Kervan dönüyor şehire, buluyor Ahmet’in evini, getiriyor narları.
Kız o narları kırıyor, ne görsün, narların içi hep yakut. Kız gidiyor onları sarrafta bozduruyor, bir arsa alıyor babasının sarayı önünde, bir konak da yaptırıyor, orda oturuyor.
Padişah diyor, “Allah Allaah, hangi prens geldi buraya? Ne kadar süslü püslü bir saray yaptı. Acaba Mısır prensi midir? Nerenin prensidir bu?” Merak sarıyor Padişahı.
Şimdi tembel Ahmet dönüyor hizmetinden, arıyor evini bulamıyor. E biraz başlamış artık yürümeye, gözleri açılmış. Anlatıyorlar, bakıyor ki evi olmuş koskoca saray.
Eşine diyor, “Bu nasıl oldu?”
“Senin kazancınla oldu Ahmet. Sen iki tane nar gönderdin, o narların içi yakut doluydu. Onları sarrafta bozdurdum, parasıyla bir arsa aldım, bu sarayı inşa ettirdim.”
Şimdi sarayda eşi hanım hanım oturuyor, Ahmet de efendi efendi oturuyor. Haber gönderiyor Padişah, gelecek onları ziyarete; bunlar da haber gönderiyorlar, buyrun gelin diyorlar.
Kız yemekler hazır ediyor, Ahmet karşılıyor Padişahı. Oturuyorlar, yiyorlar içiyorlar.
Bir vakitten sonra, “Kimsin sen oğlum?” diyor Padişah.
“Ben” diyor, “tembel Ahmet.”
“Nasıl tembel Ahmet?!.. Tembel Ahmet bu sarayı yapabilir mi?”
Tembel Ahmet, “Ben bunları” diyor, “eşimin sayesinde yaptım. Onun sayesinde tembellik de benden gitti.”
Hemen kızı geliyor Padişahın, açıyor yaşmağını, “Eee efendi baba” diyor, “gördün mü, nasıl dişi kuş yaparmış yuvayı… Sen beni verdin tembel Ahmet’e ama, Ahmet tembellikten çıktı.”
Cenab-ı Mevlana’nın her türlü hikayeleri vardır…