Hazreti Muhammed işlenmiş altındır…
Bir gün Şems-i Tebriz’i, Mevlana’yı yoldan çıkarmış diye Kutub’a şikayet ediyorlar. Şems’le Mevlana geliyorlar, Kutub’un evine, kapıyı çalıyorlar. O da içerden “Buyrun” diyor.
Tam giriyorlar, Şems’i görüyor Kutub. Sinirleniyor, bir nara atmaya kalkıyor, ama tutuluyor dili… başlıyor kekelemeye.
Mevlana çeviriyor başını, bakıyor ki Şems’in celali nazarı Kutub’u perişan ediyor. “Ne olur” diyor, “Efendi Hazretleri çöz onun dilini.” Tebessüm ediyor Şems, çözüyor dilini Kutub’un. Kutub anında değişiyor, hoş bir havayla karşılıyor onları, hal hatır soruşuyor ediyor, katiyyen karşı gelmiyor Şems’e.
Neyse, günler geçiyor. Şems o zamanlar inşaatta çalışıyordu. İnşaattan eve doğru gelirken, yolbaşında Kutub’la karşılaşıyorlar. Kutub, Şems’i görür görmez başlıyor seslenmeye, “La ilahe illallah Şems Resulallah!”
Sen misin diyen… Bunu duyan halk koşuyor Kutub’u dövmeye, Şems bir nara atıyor, bunların elleri havada kalıyor. Alıyor Kutub’u bir çeşmenin başına getiriyor. Kutub yemiş bir iki tokat, kan akıyor yüzünden.
“Efendi” diyor Şems, “sakın bir daha, La ilahe illallah Şems Resulallah deme, de La ilahe illallah Muhammeden Resulallah. Çünkü Hazreti Muhammed işlenmiş altındır, ben ise işlenmemiş altınım, ama Hazreti Muhammed’le aynı ayardayım.”
Bakın, nasıl bir dil sarfediyor!.. Yani, O’nu halk tanır, beni tanımaz. O anıldı mı ben de anılırım, diyor.
İşte bu yüzden, Allah’ın öyle sır kulları vardır, herkes sanır kendisi gibi, ama hayır, onun gibi değildir. Altınla bakır bir olmaz.